BARIŞ
Barış; selâm ve esenlik…
Allah Resulü, adı "İslâm" olan son semavi dinin Peygamberidir. "Silm" ve "selâm" kökünden türeyen bir kelime olan İslâm, "boyun eğmek, itaat etmek, barış ve emniyet" gibi anlamlara gelmektedir. Silm, "barış, güven", selâm da "esenlik ve güvenlik" demektir. Bu kelimelerden oluşan temeller üzerine inşa edilen İslâm; huzur, mutluluk, karşılıklı saygı ve güven ortamını temin etmeyi amaçlamaktadır.
Kur'an' da selâm, sulh ve ahit kavramlarıyla insanlığın dikkatini barışa çeken Yüce Allah'ın isimlerinden birisi de "es-Selâm" dır. Yüce Yaratıcı barış ve esenlik kaynağıdır. Allah Resulü günde beş vakit namazın sonunda selam verdiğinde, ''Allahümme ente's-selâmü ve minke's-selâm, tebârakte ya ze'l-celâli ve'l-ikram." (Allah'ım! Sen barış ve esenliksin ve barış ve esenlik senden gelir. Yücelik ve ikram sahibi olan Allah'ım! Sen ne mübareksin) diyerek Yüce Allah'ı bu ismi ile tesbih ederdi.
Allahü Teâlâ’ya teslim olan Müslüman, barış ve esenlik kaynağına bağlanmakla önce kendi iç dünyasında huzur ve sükûna kavuşan, sonra da tanıştığı bu huzuru dış dünyasına taşıma sorumluluğunu yüklenen kimse demektir. Esenlik ve barış duygusunu kendisine hayatı bahşeden Allah'tan alan Müslüman, Allah'ın insanlığa hidayet rehberi olarak gönderdiği Kur'an'a uyarak selam yani esenlik yollarına ulaşır.
Yüce Rabbimiz, insanları farklı ırklar, kabileler, boylar halinde yaratmış, böylece onların birbirleriyle tanışarak iletişim kurmalarını, barış ortamında hayat sürmelerini istemiş ve insanların bir arada yaşayabilecek kabiliyette olduklarına işaret etmiştir.
Yüce Yaratıcı, tarih boyunca insanları uyarmak, onur ve haysiyetlerine yakışan hayatı onlara sunmak için elçiler ve kitaplar göndermiştir. Bu risalet zincirinin son halkasını ise Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) ile taçlandırmıştır. Ona vahyettiği Kur'an'da; "Ey İman edenler! Topluca barışa girin." buyurarak tüm inananları topluca barış içerisinde yaşamaya çağırmıştır.
ARABULUCULUK
Arabuluculuk; Kardeşlerin arasını bulmak…
Arabuluculuk; iki kişi veya topluluk arasında var olan çatışma, kavga, dargınlık ve küslük durumlarını ortadan kaldırma teşebbüsüdür. Bir diğer tabirle, tarafsız üçüncü bir kişi aracılığı ile çatışmalara çözüm bulma uğraşısıdır.
Günlük hayatta, insanlar arasında yanlış anlamalar, alınganlıklar veya menfaat çatışmaları sonucu kırgınlıklar ya da küskünlükler oluşabilmektedir. Ancak Peygamber Efendimiz; “Birbirinizden nefret etmeyin, birbirinize haset etmeyin, birbirinize sırt çevirmeyin. Ey Allah’ın kulları, kardeş olun. Bir Müslüman’ın din kardeşiyle üç günden fazla küs durması helal olmaz.” buyurmuştur. Hele küslük, eşler veya akrabalar arasında olursa bu, toplumun temeli olan aile birliğini bozar. Bu bakımdan arabuluculuk, İslâm'ın teşvik ettiği ahlaki değerlerdendir.
Öyle ki Resulullah (s.a.v.) arabuluculuğun, nafile namaz, nafile oruç ve sadaka gibi ibadetlerden daha önemli olduğunu vurgulamıştır. Nitekim Ebu’d-Derda’dan nakledildiğine göre, bir keresinde Peygamber Efendimiz etrafındakilere; “Size oruç, namaz ve sadakadan daha faziletli olan şeyi bildireyim mi?” diye sordu. Sahabe, “Elbette ey Allah’ın Resulü.” dediler. Bunun üzerine şöyle buyurdu: “İki kişinin arasını düzeltmektir. İki kişinin arasını bozmak ise imanı kökünden kazır.”
Sevgili Peygamberimiz, bizleri kırgınlıkları gidermek için arabuluculuk yapmaya teşvik etmiş ve bizzat kendisi de birçok insanın ve kabilenin barışmasına öncülük etmiştir. Özellikle küskünlüğün sürdürülmemesi gerektiğine vurgu yaparak, bu yolda ilk adımı atanı övmüştür. Ayrıca “Pazartesi ve perşembe günleri cennetin kapıları açılır ve Allah’a şirk koşmayan her kul bağışlanır. Ancak kardeşi ile arasında husûmet bulunan kişi müstesna. (Onlar hakkında) şöyle denir: ‘Şu iki kişiyi birbiriyle barışıncaya kadar bekletin, şu iki kişiyi birbiriyle barışıncaya kadar bekletin!” uyarısıyla, küskünlüğün Allah katında hoş karşılanmadığına dikkat çekmiştir.