İTİKÂF
İtikâf; Ramazan’da nefis muhasebesi…
Mübarek Ramazan ayı... Mescid-i Nebevi’nin içinde Ravza-i Mutahhara’daki Tevbe Sütunu’nun arkasına atılmış basit bir yaygı ve yatak. Üzerine kurulmuş küçük bir çadır... Hem de keçeden yapılma... Çadırın ağzında mütevazı bir hasır ve hasırın arkasında Rahmet Elçisi... İtikâfa girmiş ve Rabbi’yle halvete çekilmiş…
Sahabeden Ebu Said el-Hudri’nin (r.a.) anlattığına göre; “Resulullah (s.a.v.) önceleri Ramazan’ın ilk on gününde itikâfa girerdi. Sonra ortasındaki on günde itikâfa girmeye başladı. Yirminci gece geçip de yirmi birinci geceyi karşıladığı zaman evine dönerdi. Onunla birlikte itikâfa girenler de evlerine giderdi. Ancak bir Ramazan ayında, evine dönmeyi itiyat edindiği gece mescitte kaldı. Bir ara, hasırı eliyle tutarak çadırın bir tarafına çekti. Sonra başını dışarı çıkararak cemaate şöyle seslendi:
‘Ben, o Kadir gecesini aramak üzere Ramazan’ın ilk on gününde itikâfa girmiştim, sonradan ayın ortasındaki on günde itikâf yapmaya başladım. Ardından bana bu gecenin son on günde olduğu söylendi. Dolayısıyla sizden itikâfa girmek isteyen (tekrar) girsin!’
Bunun üzerine cemaat de onunla birlikte itikâfa girdiler. Allah Rasulü (sav), ‘Bana,
Kadir gecesi, tek sayılı (21, 23, 25, 27, 29) ve sabahında çamurlu su içine secde edeceğim bir gece olarak gösterildi.’ buyurdu. Yirmi birinci gecenin sabahı namaza kalktıklarında, gökyüzünde tek bir bulut dahi yoktu. Derken bir bulut geldi ve birden yağmur yağmaya ve mescitte sular akmaya başladı.”
SADAKA-İ FITIR
Sadaka-i fıtır; Varoluş sadakası…
İslâm, insan hayatını düzenleyen birçok esaslar getirmiştir. Bunların en önemlisi insanlar arasında karşılıklı yardımlaşma ve dayanışma kültürünü yerleştirmeye yönelik getirdiği hükümlerdir. Zekât ve sadaka toplumun farklı kesimleri arasında köprü kuran, fertler arası duygusal gerilimi engelleyen, sosyal barış ve huzuru temin eden çok önemli bir dini yükümlülüktür. Bu bakımdan dilimize “fitre” olarak yerleşen fıtır sadakasının, Ramazan Bayramı öncesinde yerine getirilmesi istenen mali bir ibadet olması manidardır.
“Fıtrat” kelimesinin; yarmak, ikiye ayırmak, kesmek, yaratmak, icat etmek mânâlarına geldiği dikkate alınırsa, “fıtır sadakası” ifadesinde şu iki anlam ön plana çıkmaktadır. Birincisi; fıtır, “oruç bozma” veya “Ramazan’ın sona ermesi” anlamlarında kullanıldığı için bu sadakaya fıtır sadakası denmektedir. Nitekim Basralı âlim Hasan-ı Basri’nin aktardığına göre: “Sahabeden Abdullah b. Abbas Basra’da vali iken, Ramazan’ın sonunda yaptığı bir konuşmasında Müslümanlara hitaben; “Orucunuzun zekâtı olan fitrenizi veriniz.” demiştir.
İbn-i Abbas’tan (r.a) rivayet edilen bir hadis, hem fıtır sadakasının hikmeti hem de ne zaman ödeneceği konusunda bizleri aydınlatmaktadır:
“Resulullah (s.a.v.) hem oruçluyu (işlediği) faydasız fiillerden ve (söylediği) kötü sözlerden temizlemek, hem de fakirlere gıda (temin etmek) üzere fıtır zekâtını farz kıldı. Artık kim bunu bayram namazından önce öderse, o makbul bir zekâttır. Kim de bunu bayram namazından sonra öderse, o sadakalardan bir sadakadır.”
Şüphesiz ki Ramazan’da manevi bir iklimin oluşmasını sağlayan şey, bu ayda yapılan taat ve ibadetlerin yoğunluğudur. Oruç ve namaz gibi sosyal yardımlaşma ve dayanışma da bu ibadetlerin bir parçasıdır. Bu yüzden Ramazan, müminin sadece bedenen değil malı ile de kul olmasının gereğini yerine getirdiği bir aydır.