EMEK
Emek; kutsal olan çaba…
Pek çok iş alanının bulunduğu hayatta, işçi işe, işveren işçiye muhtaçtır. Bu durum bir bakıma dünya hayatındaki zorunlu görev paylaşımıdır. Kimi âmir, kimi memur, kimi işveren, kimi de işçi olarak bir görev üstlenir. Nitekim Yüce Allah; “Dünya hayatında onların geçimlerini biz taksim ettik. Bir kısmı diğer bir kısmını işçi edinsin (ve bir anlaşma ile birleşip birbirlerine işlerini gördürsün) diye birtakım derecelerle kimini, kiminin üstüne yükselttik.” buyurur. Bu husus bazen de ilahi imtihanın gereğidir.
İşçi ile işverenin ilişkilerinin sağlıklı yürümesi ve iş üretiminin verimliliği için, karşılıklı olarak hakların gözetilmesi gerekir. Bu noktada Hz. Peygamber şöyle buyurmaktadır: “Yüce Allah şöyle buyurur: ‘Kıyamet gününde karşısına bir hasım olarak dikileceğim üç çeşit insan vardır: Benim ismimi kullanarak söz verip sözünde durmayan kimse, hür bir insanı köle diye satıp parasını yiyen kimse ve bir işçiyi istihdam edip işini yaptırdığı halde ücretini vermeyen kimse.”
Allah Resulü, ümmetine emeğin karşılığını vermek ile ilgili olarak şöyle tavsiye buyurur:
“Üç şey vardır ki, bunlar kimde bulunursa Allah (c.c.) onu koruması altına alır ve cennete koyar: Güçsüzlere yumuşak davranmak, anne babaya şefkat göstermek ve elinin altında bulunan işçilere iyi muamelede bulunmak.”
Hz. Peygamber’in (s.a.v.) öğretilerini kendine ölçü alan bir işveren, işçinin her türlü insan hakkına mutlaka saygı gösterecektir. İşçisine dinlenme ve ibadet etme fırsatı verecek, ona ağır işler yükleyerek fazla yıpratılmaması hususunda gereken itinayı gösterecektir. İşçisini, hayatını ve sağlığını tehlikeye atacak işlerden kesinlikle uzak tutacaktır. İşçiyi çalıştırıp ücretini vermemek de, Yüce Yaratıcı’nın beğenmediği bir iş olduğu gibi, işçinin ücretini mazeretsiz olarak ertelemek, anlaştığı ücretten daha az vermek dinen caiz değildir.
Nitekim Peygamberimiz’in; “Bir işçi çalıştıracağınız zaman, vereceğiniz ücreti ona bildirin.” tavsiyesi, işverenin bu tür istismarlara yönelmesini engellemeyi amaçlayan bir uyarıdır ve her yönüyle sağlıklı bir işçi-işveren ilişkisi meydana getirmektedir.
Peygamberler tarihine bir göz attığımızda tüm peygamberlerin bir meslek sahibi oldukları ve bu mesleklerle uğraşı gösterdikleri anlaşılmaktadır. Onlar marangoz, terzi, çiftçi, demirci, ayakkabıcı gibi mesleklerle meşgul olmuşlardır.
Hz. Peygamber, ömrü boyunca hiç durmamış, boş yere vakit geçirmemiş, sürekli bir çalışma içerisinde olmuştur. Mescid-i Nebevî’nın inşâ edilmesinde, Hendek Savaşı öncesinde hendeklerin kazım işinde bir işçi gibi çalışmıştır. Sahâbe, hendeklerin kazarken O’nun çok yorulduğunu görünce istirahat etmesini, çalışmamasını istemiş, ancak O, çalışmayı bırakmayarak devam etmiştir.
“Hiçbir kimse elinin emeğinden daha hayırlı lokma yememiştir. Allah’ın peygamberi Dâvûd aleyhisselâm da kendi elinin emeğini yerdi” diyen Peygamber Efendimiz; “En temiz kazanç hangisidir?” sorusuna da “Kişinin kendi elinin emeği bir de dürüst ticaretin kazancı olduğunu” söylemiştir.