İlke ve Değerlerinden Ödün Vermeden
Özgür Yayın Platformu Olarak Kalsın Diye
Öğle13:07 İkindi16:55 Akşam20:01 Yatsı21:31 İmsak04:26 Güneş06:02 İşrak06:42
Hava - Hava durumuÇok Bulutlu 20°C Nem %76
Türkçe
16 Şevval 1445 25 Nisan 2024 Perşembe
16 Şevval 1445
İşrak
06:42
Öğle
13:07
İkindi
16:55
Akşam
20:01
Yatsı
21:31
İmsak
04:26
Güneş
06:02
Giriş Yap

Cuma Sohbeti; Ahiretin Hayrı,Dünyanın Geçiciliği

Özel Haber
Özel Haber
02.10.2020    |

Prof. Dr. Mahmud Es’ad Coşan Hocaefendi'nin, 'Ahiretin Hayrı, Dünyanın Geçiciliği, Peygamber Efendimiz'in Hz. Ali'ye Duası' konularındaki Cuma Sohbetinin metninin bir bölümünü istifadenize sunuyoruz.

es-Selâmü aleyküm ve rahmetullâhi ve berekâtüh!

Aziz ve sevgili dinleyiciler,

Size gönüller dolusu, yerler gökler dolusu sevgiler, selamlar, hayır dilekleri ve dualar ederim. Allahu Teâlâ hazretleri cümlenizden razı olsun. İki cihanda aziz ve bahtiyar olun.

Enes radıyallahu anh'ten; Buhârî, Müslim, Ebû Dâvud, Tirmizî, Nesâî, Sıhah-ı Sitte sahiplerinin beş tanesi ve bir de İmam Ahmed b Hanbel ve rivayet etmişler. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz buyuruyor ki;

Allâhümme lâ hayra illâ hayrü'l-âhireh - ve fî lafzin lâ 'ayşe illâ 'ayşü'l-âhireh – fa'ğfir li'l-ensâri ve muhâcireh. Sadaka Resûlullâh, fî mâ kâl ev kemâ kâl.

Peygamber Efendimiz buyurmuş ki;

Allâhümme. 'Ey benim Allah'ım!' Lâ hayra. 'Hiçbir hayır yok.' İllâ hayrü'l-âhireti. 'Ancak âhiretin hayrı var.'

Evet, dünyada da insan bazı hayırlara eriyor, nimetlere mazhar oluyor; ama dünya çok kısa... Âhiret sonsuz olunca, sonsuzun yanında asırlar bile kısa kalır. Çok kısa küçük hayırcıklar, az bir şey. Asıl hayır, âhiret hayrı...

'Dünyada insan bazı hayırlara erse de âhirette hayra ermese mahvoldu.' demektir.

Dünyada biraz telezzüz etmeleri, biraz tena'um eylemeleri, nimetlere dalmaları, zevkleri tatmaları mühim değil, önemli değil... Asıl önemli olan âhiretin hayrı, âhiretin rahatı, âhiretin saadeti.

Başka bir rivayette de;

'Hiç bir güzel yaşam yok, ancak âhiretin güzel yaşamı var. Önemli olan âhiretin güzel yaşamı.' diye rivayet olunmuş.

Demek ki biz de bu gerçeği aklımızın en yüksek yerinde, en belirgin yerinde, en unutulmayacak şekilde muhafaza etmeliyiz. Hayır, âhiretin hayrıdır.

Lâ hayra illâ hayrü'l-âhireh. 'Hiç bir hayır yoktur, ancak âhiretin hayrı vardır. Önemli olan âhiretin hayrıdır.'

Bu ne demek?

Dünyadaki küçük menfaatler, faydalar, zevkler hiç mesabesindedir. Mü'min ona aldanmaz, takılmaz, kapılmaz, şaşırmaz. Onlara kapılıp da âhiretini mahvetmez, berbat eylemez. Âhiretini kazanmaya çalışır.

Peygamber Efendimiz öyle söylüyor, öyle buyuruyor; doğrudur. Çünkü ömürler rüzgar gibi geçiveriyor, bir göz yumup açıncaya kadar geçiveriyor. Evet, altmış yıl, yetmiş yıl, seksen yıl yaşıyoruz. Bir kısmı çocukluk, bir kısmı ihtiyarlık, bir kısmı gece uykusu, bir kısmı da gündüz koşuşturma, telaş... O günlerin içinde de bir kısmı sevinçli, bir kısmı üzüntülü, heyecanlı, dertli, gamlı, kederli, ağlamalı, sızlamalı...

Ne olacak, kıymeti yok! Mühim olan ahireti kazanmak. Biz mü'miniz, biz müslümanız.

Âhirette öldükten sonra dirilmek var, cennet var, cehennem var. Cenneti kazananlara, cennete girenlere ne mutlu! Cenneti kaybedenlere, cehenneme düşenlere ne yazık! Vah, yazıklar olsun, çok korkunç bir felaket!

Onun için bunu hiç unutmayalım! Âhiretin hayrını kazanmak için ne yapmamız gerekiyorsa onları yapalım.

'Ne yapacağız, kısaca söyle hocam, hatırımda kalsın! Ben uzun sözleri hatırımda tutamıyorum.' derseniz; 'İbadetleri yapacaksınız, bir; günahlardan kaçacaksınız, iki; ahlâkınızı güzelleştireceksiniz, üç.'

Çünkü Allah ibadetleri yapanları sever, çok çok mükâfâtlar verir. Namaz kılan, oruç tutan, zekât veren, hacca giden, sadaka veren, hayır yapan kimsenin, azına çok mükafatlar vererek çok memnun ediyor, çok taltif ediyor, çok büyük mükâfâtlar bahşediyor.

Bu tamam, ibadetleri yapınca sever. İbadet ve taat.

'Taat' ne demek? 'İtaat' demek. Allah'ın buyruğunu kabul edip yapmak. Bu bir; bunu yapınca sever.

Günahlardan kaçanı da sever. Günahlardan kaçınmaya takvâ deniliyor, vera' deniliyor. Dünyanın aldatıcı zevklerine kapılmamaya, dünyaya aldırmamaya da zühd deniliyor.

Mesela Hocamız'ın adı 'Mehmed Zâhid' yani 'Muhammed Zâhid.' 'Dünyanın önemsizliğini anlayıp önem vermeyen, asıl âhirete yönelen' demek.

Hocamız'ın isminden de size bir işaret olsun; ne yapmanız gerektiğine dikkat edin!

İbadetleri yapanı Allah sever; ibadet yaparak sevgisini kazanmaya çalışacağız. Günahlardan, haramlardan uzak olanı Allah sever; haramlardan, günahlardan kaçıp yine sevgisini kazanmaya çalışacağız. Güzel huyluları Allah sever; huylarımızı güzelleştirip yine Allah'ın sevgisini, rızasını kazanmaya çalışacağız. Kötü huyluları sevmez ve onları cezalandırır; onlardan uzak duracağız.

Kolay:

İbadetleri yapmak, günahlardan kaçmak, ahlâkı güzelleştirmek.

Bizim yolumuzun esasları bunlar. Üç ana esas; herkesin hatırında kalır. İbadetlerini yap; namazlarına, cumalarına, oruçlarına, haccına, umrene, zekâtına, zekâtına, zekâtına çok dikkat et! Çünkü insanın ihlâsı, sıdk u sadâkati mâlî fedakârlıkla anlaşılıyor.

Terle kazandığın, zahmetle kazandığın paranın bir kısmını Allah yoluna verebileceksin. Otuz dokuz kısmı sende kalacak, bir kısmını vereceksin. Yine büyük çoğunluğu sende kalacak. Ama fukarayı unutmayacaksın, zayıfları, mazlumları unutmayacaksın!

Zalimlerin karşısında olacaksın, mazlumların yanında olacaksın, fakirlerin yanında olacaksın! Yoksulları, mahrumları seveceksin, onları ziyaret edeceksin. Onlarla beraber gözyaşı dökeceksin, yardımcı olacaksın. Destek vereceksin, yiyecek vereceksin, giyecek vereceksin, çocuğunu okutacaksın vesaire…

Müslümanlık lafla değil. Sen burada izzet, devlet ve nimet içinde yaşayıp karnının tokluğundan, 'Ah, vah, yandım, eyvah!' bilmem ne diye sızlanırken, öbür tarafta içecek suyu bulamayan insanlar var. Köyünde içecek suyu yok veyahut Afrika'yı vesaireyi düşünürsek, yağmur düşmeyen çöl mıntıkaları var. Orta Asya'da öyle yerler var. Uçsuz bucaksız çöller var.

Medeniyet bunların çaresini buluyor. Aşağıya sondaj vuruyor, aşağılardan su çıkarıyor. İsterse çöllerde şehirler kuruyor. Parayı dayadığın zaman oluyor.

Bunu Avustralya'da da görüyoruz; istedikleri yerlere çok güzel şehirler kuruyorlar. Sıcak var. Sıcağın da çaresi bulunuyor. Alet edevatı takıyorsun, püfür püfür esiyor, içeride serin bir hayat yaşıyorsun. Su getiriyor, serinlik getiriyor. Dışarısı kasıp kavurucu bile olsa orada iş varsa fayda varsa medeniyet orayı ihyâ edebiliyor.

Demek ki parayı dayayınca her şey olabiliyormuş, demek ki zekât çok önemliymiş.

Buradan o anlaşılıyor, yani para önemli, zekât önemli. Evet, para önemli, ama biz paraya tapmıyoruz. Paranın bir önemli vasıta olduğunu biliyoruz. Âhiretimizi kazanmak için paramızı Allah yoluna sarf edeceğiz. İbadetleri yapacağız.

Günahlardan da kaçınmak çok önemli! Çünkü günahların hepsi tatlı olduğundan, zevkli olduğundan insan o günahları yapıyor. O zevke dayanamıyor, nefsini yenemiyor, nefsi o tarafa akıyor, kayıyor; derken işte o günahı yapıyor. Afyon içiyor, esrar çekiyor, içki içiyor, hırsızlığı yapıyor, 'Dayanamadım, çaldım!' diyor.

Kumar oynuyor kazanmak hırsıyla; 'Ay ne heyecanlı, bilmem ne...' derken, 'Eyvah kaybettim, eyvah şimdi eve ne götüreceğim?' demeye başlıyor.

Bunların hepsinin macerası belli olduğundan, İslâm yasaklamış. İçki yasak, kumar yasak, esrar yasak, aklı giderici her türlü duman da olsa sıvı da olsa katı da olsa her çeşit âlet edevat, madde yasak. Meşrubat şeklinde de olsa duman şeklinde de olsa fark etmiyor.

Demek ki günahlardan da kaçınmak çok önemli. İyi insan olmak için, faziletli insan olmak için, faydalı insan olmak için, güzel işler yapmak için, günahlardan da kaçınacağız.

Üçüncüsü, ahlâkın güzelliği.

Biliyorsunuz ahlâk, toplum olayıdır. Kişinin de kendi kendine karşı ahlâkî sorumlulukları vardır ama özellikle başka insanlarla münasebette ahlâk çok büyük rol oynuyor.

Ahlâk dediğimiz şey, toplum olayıdır.

Tabi ahlâk ikiye ayrılıyor: İyi ahlâk, kötü ahlâk.

Herkesin ahlâkı var. Ama ahlâkı iyi mi kötü mü? Mühim olan ahlâkın iyi olması.

'Falanca adam çok kötü ahlâklıdır, çok kötü huyludur.' diyoruz. Herkesin bir ahlâkı var ama iyisi önemli. İyi ahlâklı olacak.

'E hocam, iyi huylar hangileridir? Tamam, çok güzel bir soru. İyi huylar hangileri, kötü huylar hangileri; bunları güzelce ezberleyeceksin, öğreneceksin, uygulayacaksın ve çoluk çocuğuna da öğreteceksin. Güzel huyu çocuğuna öğretmek için üzerinde duracaksın; kötü huydan kurtarmak için üzerinde duracaksın. Takip edeceksin, çalışacaksın, uğraşacaksın, onaracaksın.

Araba her gün bakım istiyor, bakılmazsa gitmiyor. Ev her zaman bakım istiyor, akıyor, kokuyor, bozuluyor, takılıyor derken tamirci getiriyorsun vesaire. Çocuklar da öyle, kendimiz de öyle.

Hatta insanın imanı bile öyle, günahlardan dolayı zaman zaman yıpranıyor, gevşiyor. O imanı dahi tazelemek lazım. Günde yüz defa Estağfirullah, yüz defa Lâ ilâhe illallah, çok çok Allah, Allah, Allah demek; çok çok salât u selâm getirmek, Kur'ân-ı Kerîm okumak lazım!

Okumasını bilmiyorsa Kul huvallâhu ehad'ı yüz defa okusun. Çünkü bir Kul huvallâh üçte bir Kur'an okumak kadar sevap. Bunların hepsi büyüklerimizin, mürşid-i kâmillerimizin, şeyhlerimizin bize tavsiyeleri ve hepsi Kur'ân-ı Kerîm'e dayalı, hadîs-i şerîflere dayalı tavsiyeler.

İşte böyle; bunları yapacağız.

Nereden açıldı? Peygamber Efendimiz'in duasından.

'Asıl hayır, âhiret hayrıdır.' diyor.

Bu, cümlenin birinci kısmı. İkinci kısmında da ne demiş?

Fa'ğfir li'l-ensâri ve'l-muhâcireh. 'Ensar'a da mağfiret eyle, muhacirlere de mağfiret eyle.'

Bak hem de müsecca' bir ifadeyle dua eylemiş. Şiir gibi; sözleri akıcı ve sonu sanatlı, ses benzerliği var:

Allâhümme lâ hayra illâ hayru'l-âhireti.

Fa'ğfir li'l-ensâri ve'l-muhâcireti.

Şiir gibi, beyit gibi…

Ne demek?

Ensar; 'Peygamber Efendimiz'e, kendilerine gelen müslüman kardeşlerine yardımcı olup onları bağırlarına basıp misafir edip koruyup kollayan böylece İslâm'ın tutunmasını ve düşmanlarına karşı güçlenmesini sağlayan insanlar, Medine'nin ahâlisi.'

Peki ötekilere, Mekke'den veya başka yerlerden müşriklerin zulmünden kaçıp o emniyetli Medine'ye gelen kimselere ne deniliyor?

'Muhâcir' deniliyor. 'Muhacir'in çoğulu 'muhâcirîn' olur. Buna; cem-i müzekker-i sâlim deniliyor, 'muhâcirler' demek.

Burada Peygamber Efendimiz bir başka çoğulunu kullanmış: Muhâcireh. Sonuna kapalı te getirerek, ensar'ın karşılığında, onun yanında mütenâzır olarak; el-muhâcireh.

'Ensar'a ve muhacirlere yardım et!' diye böyle çoğul olarak kullanmış; bu şekil de var.

Bu sahih bir hadîs-i şerîf. Buharî'de, Müslim'de, Ebû Dâvud'da, Tirmizî'de, Neseî'de var. Enes radıyallahu anh'ten rivayet edilmiş.

Hendek Savaşı hazırlıkları sırasında bu duayı buyurmuş.

***

Bizler yirmi birinci yüzyılın insanlarıyız. Ne kadar asır sonra gelmiş insanlarız. Elbette Allahu Teâlâ hazretleri en büyük mükâfâtları ashaba ve Peygamber Efendimiz'e verecekken, dünyada onlar bu kadar sıkıntı çekmişler.

Elbette bizler de sıkıntı çekeceğiz. Bunlar imtihan. Müslümanlığa bağlılığımızın kuvvetini ve samimiyetini, sağlamlığını anlamak için, ispat etmek için, denemek için, imtihan etmek için, Allah bu sıkıntıları getiriyor ki; 'Bakalım benim mü'min kullarım sıkıntıların karşısında da imanlarına sımsıkı sarılıp iyi müslüman olarak yaşayacaklar mı?'

Müslümana böyle çeşitli sıkıntılar, imtihanlar gelir gelir gelir gelir... Mühim değil. Sabredeceğiz, mükâfât alacağız. Ama sabrın sonunda da Allah zafer, saadet ve selamet veriyor.

Misal, işte İslâm tarihi, işte müslümanların ilk devirleri, ondan sonraki devirleri, bütün cihana hakim olmaları. Evet, ne zaman insanlar Allah'a yardım ederse yani Allah'ın dinine yardım ederse... Allah yardımdan müstağnî ama lütfen ve keremen ve latife olarak Cenâb-ı Hak öyle buyuruyor:

İn tansuru'llâhe yensurküm ve yüsebbit akdâmeküm. 'Siz Allah'a yardım ederseniz, Allah da size yardım eder.'

Halbuki Allah'ın yardıma ihtiyacı yok; biz kullarına latife eyliyor. 'Allah'ın dinine yardım ederseniz o zaman mükâfâtlara erersiniz.' demek açıkçası.

Onun için Allah'ın dininin yardıma ihtiyacı var. Allah'ın yardıma ihtiyacı yok, müslümanların yardıma ihtiyacı var. Mâlî yardıma ihtiyacı var, iktisadî yardıma ihtiyacı var, askerî yardıma ihtiyacı var, siyasî desteğe ihtiyacı var, ilim irfan öğrenmeye, tâlim ve terbiyeye ihtiyacı var... Her şeye ihtiyacı var. Hepimizin çalışması lazım!

***

Gelelim ikinci hadîs-i şerîfe… Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz buyuruyor ki;

Abdullah b. Abbas radıyallahu anh'ten Taberânî'nin rivayet ettiği bir hadîs-i şerîf.

'Ey benim Allah'ım, Rabbim, Mevlâm! Ona yardım eyle ve onunla yardım sağla.'

Kime? Müslümanlara, İslâm'a.

Ona, kendisine bizzat yardımcı ol; hem de onun vasıtasıyla İslâm'a yardım eyle.

'Ona rahmetinle, merhametinle muamele eyle. Ve onun vasıtasıyla İslâm'a ve müslümanlara rahmeyle, merhamet eyle. Ve ona yardım eyle. Ve onun vasıtasıyla, onun çalışmalarıyla İslâm'a ve müslümanlara yardım eyle, nusret ver yâ Rabbi!' Allâhümme vâli men vâlâhü. 'Yâ Rabbi! Onu sevenleri sen de sev. Onunla adavet edenlere, düşmanlık edenlere de sen düşmanlık eyle yâ Rabbi!' diye böylece tatlı tatlı mübarek ağzıyla, fem-i saâdetiyle Peygamber Efendimiz dua etmiş.

Kime?

Hz. Ali radıyallahu anh Efendimiz kerremallâhu vecheh hazretlerine.

Biliyorsunuz Hz. Ali, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz'in amcasının oğlu; ama amcası çok çocuklu olduğundan ve çok çocuğa bakmanın sıkıntısını çekmekte olduğundan, öbür akrabalarıyla konuşmuşlar; 'Şu amcamızın çocuklarını bölüşelim, bazılarını birimiz, bazılarını ötekisi alsın. Yükünü hafifletelim.' demişler.

Peygamber Efendimiz de Hz. Ali'yi çocukken kendi ailesine almış. Kendi çatısına, evine almış, evladı gibi büyütmüş. Yeğeni, amcası Ebû Tâlib'in oğlu, ama Peygamber Efendimiz oğlu gibi büyütmüş. Peygamber Efendimiz'in yanında çocuk olarak yetişmek ne büyük şeref! Hem de çocuklar kategorisinde, sınıfında ilk müslüman olan kim?

Hz. Ali.

Kadınlardan ilk müslüman olan? Hz. Hatice.

Erkeklerden ilk müslüman olan? Ebûbekr-i Sıddîk. Rıdvanullâhi aleyhim ecmaîn.

Hz. Ali Efendimiz ilk müslüman olanlardan. Peygamber Efendimiz'in evladı gibi evinde büyüttüğü kimse. Şereflere bakın! Sıra sıra şerefleri sıralayalım.

Ondan sonra kızı Fâtıma ile evlendiriyor, bir de damadı ediyor. Fâtıma cennetlik hatunların hası, en kıymetlisi. Mübarek Peygamberimiz'in mübarek kızı, Fâtıma Anamız radıyallahu anhâ Fâtımatü'z-Zehrâ radıyallahu anhâ. Onunla evlendiriyor.

Oldu mu bir kat daha yakınlık?

Sonra bir keresinde, Peygamber Efendimiz sefere gidiyordu. Hz. Ali Efendimiz'i Medine'de vekil bıraktı.

'Medine'yi sen idare et. Biz yolculuğa çıkıyoruz.' diye.

Hz. Ali Efendimiz de kahramanlığından; 'Ya Resûlallah! Beni kadınlarla, çocuklarla mı bırakıyorsun? Ben savaşa gitmek istiyorum!' dedi.

Çünkü cesur, kahraman, bahadır, yürekli, Allah'ın aslanı.

Efendimiz dedi ki:

'Bana göre Hz. Musa'nın yanında Harun gibi olmayı istemez misin?'

Ne demek istiyor?

Musa aleyhiselam, Tur Dağı'na giderken Harun aleyhisselam'ı kavminin başında bıraktı.

'Ben şimdi bir yere giderken; Musa aleyhisselam'ın Harun aleyhisselam'ı, bıraktığı gibi, seni bırakıyorum. Yalnız benden sonra peygamber yok!' dedi.

'Bu sözü söylüyorum ancak birileri bu benzetmeden; 'Sen de peygambersin!' diye bir mâna çıkarmasın!' diye bunu da açıkladı.

'Benden sonra bir peygamber yok, ama Musa'nın yanında Harun aleyhisselam neyse sen de benim yanımda öylesin!' dedi mi oh bu da çok büyük bir iltifat, iltifatların en büyüğü! Ne kadar güzel!

Ama buradan bir ders çıkaracağız:

Kimse Peygamberlik iddiasıyla ortaya çıkıp da âhiretini mahvetmesin. Peygamber Efendimiz'den sonra peygamber yok, âhir zaman peygamberi, hâtemü'l-enbiyâ, hâtemü'r-resûl, hâtemü'n-nebiyyîn; yani Peygamber Efendimiz öldükten sonra, peygamber olmadığı kesin.

Kendisini peygamber sanıyor. Öyle şey yok! Gözüne bir şey görünen, kendisini bir şey sanıyor. Halbuki Yunus Emre'nin sözü, ilâhîsi çok hoşuma gidiyor:

Er yarın Hak divanında belli olur.

Bakalım orada Allah sana ne muamele edecek; mükâfât mı verecek, cezaya mı çarptıracak? Kahrına gazabına mı uğratacak, lütfuna rahmetine mi erdirecek? Mühim olan o!

Burada öyle atıp tutmanın kıymeti yok. Hz. Ali Efendimiz başka hatırımıza gelebilen faziletlerinden bir iki tane daha söyleyelim:

Demek ki 'Harun aleyhisselam gibisin.' diye böyle pâye verdi.

Peygamber Efendimiz Medine-i Münevvere'ye gelince, bizim için ibret alınacak güzel bir şey yaptı. Mekke'nin muhacirlerinden birisiyle, Medine'nin ensarından birisini, iki iki kardeş etti. Bir ensar, bir muhacirle; bir ensar bir muhacirle. Böyle böyle kardeş oldular, oldular. Hepsi kardeş oldular, oldular, el ele tutuştular. Sayı tekmiş demek ki Hz. Ali Efendimiz kaldı. Biraz da mahzun oldu, yutkundu, duygulandı.

Peygamber Efendimiz dedi ki;

'Sen de benim kardeşim ol!'

O muâhât meselesinde Peygamber Efendimiz'in kardeşliğine de nâil oldu. O da bir büyük fazilet.

Hz. Ali Efendimiz'i sevenler boşuna sevmiyorlar, ama seven sevdiğine itaat eder. Aynen Hz. Ali gibi olmak lazım. Namazlı, niyazlı, Kur'an'lı, imanlı, mücahit, Allah yolunda, Allah'ın rızasını kazanacak şekilde olmak lazım!

İslâm ordusu Hayber'e geldi. Ordu, Hayber kalesine saldıracak, bir başkan lazım! Ordunun başına, emir verici bir emir lazım! 

Peygamber Efendimiz diyor ki;

'Yarın bu askerin başına bir emir tayin edeceğim, sancağı onun eline vereceğim. Öyle bir kimseye vereceğim ki o Allah'ı sever, Allah da o vereceğim kişiyi sever!'

Allahu ekber! Şu sözün güzelliğine bak! Peygamber Efendimiz ordunun başına Allah'ın sevdiği, Allah'ı seven, Allah âşıklısı, âşık-ı sâdık bir kahraman tayin edecek.

Herkes geceleyin heyecan içinde yatıyor.

Hz. Ömer, 'Uykum kaçtı. Hiç bir şeyi bu kadar istememiştim. Yarın Resulullah ordunun başına beni geçirse, sancağı bana verse diye' diyor.

Peygamber Efendimiz sabahleyin kalabalığa döndü, şöyle bakındı. Herkes 'Beni de görsün.' diye, belirginleşmek için yerinden biraz başını kaldırıyormuş. Bakmış, bakmış Peygamber Efendimiz. Gelişigüzel bir kimseyi tayin etmiyor, bir belirli kimseyi tayin edecek. O da muhakkak ilâhî bir işaret iledir.

'Ali nerede?' diye soruyor.

Diyorlar ki; 'Çadırında. Gözü fena halde ağrıyor; hasta, rahatsız.'

'Çağırın!' diyor. Hz. Ali Efendimiz fena halde, gözü ağrır vaziyette geliyor. Çadırındayken çağrılıyor, geliyor. Peygamber Efendimiz onun gözüne müdahale ediyor; ağrısı o anda geçiyor. Sancağı eline veriyor.

Buradan ne anlıyoruz?

Allah'ı çok seven, Allah âşıklısı, Allah yolunda canını vermeye razı bir mübarek; Allah'ın da sevdiği bir kimse.

Bir de Aşere-i Mübeşşere'den. Ne demek Aşere-i Mübeşşere?

Peygamber Efendimiz on kişiye, dünya hayatında iken; 'Sen cennetliksin!' diye açıkça beyan etmiş. Bunlar şımarmayacak insanlar. Açıkça söyledi.

İsmen açıkça; 'Sen cennetliksin!' dediği kimselere, el-aşeretü'l-mübeşşeretü bi'l-cenneh, 'Hâl-i hayatlarında cennetle müjdelenmiş on kişi' adı verilir.

Kısaca, Arapça kelimelerle Farsça terkip olarak 'Aşere-i Mübeşşere' deniliyor.

Hz. Ali Efendimiz Aşere-i Mübeşşere'den, cennetlik olduğu muhakkak olan bir kimse. Şehit olarak da vefat etti, şehitler zaten cennetlik. Mübareğineresinden baksak, etrafını çepeçevre dönsek, hangi cephesine baksak pırıl pırıl, ışıl ışıl. Allah şefaatine erdirsin. Allah, yolundan ayırmasın.

Onu sevenleri de ona benzetsin. Onu sevip de İslâm yolundan, Kur'an yolundan aykırı yollara gitmekten korusun; çünkü bazen 'Onu seviyorum.' diyenler, İslâm'ın emirlerine, Kur'an'ın emirlerine, Peygamber Efendimiz'in hadislerine aykırı yaşıyorlar, hareket ediyorlar. Ben onlarla çok konuştum. Gittim, anlattım:

'Bak ben de ailemizdeki rivayetlere göre Hz. Ali Efendimiz'in evladındanım, Peygamber Efendimiz'in torunlarındanım. Bu gidişatınız yanlış. Kur'an'a bağlanın, namazı kılın! Namazsız olmayın, Kur'an'sız olmayın! Haramları bırakın, içki içmeyin!' diye anlatıyorum. Beni bilirler, açıkça söylüyorum.

Allah hepimizi kendisinin sevdiği çizgiye, yola, yere, noktaya getirsin. Rızasına aykırı ömür geçirmekten hepimizi korusun. Bu hadîs-i şerîf de kur'a ile çıktı; ama çok tatlı oldu.

Allahu Teâlâ hazretleri, Hz. Ali Efendimiz'in şefaatine bizleri erdirsin.

Allâhümme innî uhibbühümâ fe ehibbehümâ ve ebğıd men ebğadahümâ ya'ni'l-Hasene ve'l-Huseyn.

Taberânî Ebû Hüreyre radıyallahu anh'ten rivayet etmiş. Râmûzü'l-ehâdîs'in 186. sayfasında. 

 'Rabbim, Mevlâm. Hiç şüphe yok ki muhakkak ki ben bu ikisini seviyorum. Bu ikisini sev yâ Rabbi! Bu ikisine buğz edene, sen de buğz et yâ Rabbi!'

Ne mutlu o iki kişiye ki Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem; 'Ben bunları seviyorum!' diyor. Allah'a da dua ediyor;

'Yâ Rabbi! Sen de bu ikisini sev!' diyor. 'Bunlara buğz edenlere sen de buğz et!' diyor.

Allahu ekber!

Kim bunlar, kimmiş bu mübarekler? Ya'ni'l-hasene ve'l-huseyn. 'Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin.'

Peygamber Efendimiz'in Fâtıma Anamız'dan ve Hz. Ali'den olma iki torunu. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz Hz. Hasan ve Hz.Hüseyin'e böyle dua eylemiş.

Vâlî men vâlâhü. 'Bu Hz.Ali'yi sevenleri sen de sev yâ Rabbi!' 'Ve âdi men âdâhü.'Ona düşmanlık edenlere de sen düşman ol yâ Rabbi!' diye böyle Hz.Ali Efendimiz'in lehine dua etmiş. Çok duasını böyle ihsan eylemiş, çok güzel dualar etmiş.

Abdullah b. Abbas radıyallahu anh'in rivayet ettiğine göre...

Bu üçüncü hadîs-i şerîf de -tesadüfen, tevâfukan, çok da güzel düştü- Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin radıyallahu anhümâ üzerine. Onlara böyle dua ediyor:

'Yâ Rabbi! Ben bu ikisini seviyorum!' diyor.

Torunu, sevmez mi? Kucağına alırdı. Nasıl severdi Peygamber Efendimiz, Fâtıma Anamız'ı nasıl severdi?

Geldiği zaman ayağa kalkardı, Fâtıma Anamız'ın alnından öperdi. Cennet hatunlarından birisi Fâtıma Anamız.

'Ben bu ikisini seviyorum yâ Rabbi! Sen de sev!' diyor.

Peygamber Efendimiz'in torunları, duasına mazhar insanlar. İkisi de şehîden öldü. Birisi zehirlenerek öldürüldü. Birisi de Kerbelâ'da ailesiyle, çoluk çocuğuyla şehit edildi. Cennetlik olduklarını da ölümleri gösteriyor.

Ve ebğıd men ebğadahümâ. 'Bu ikisine buğz edene, sen de buğz et yâ Rabbi!' diyor.

Allahu Teâlâ hazretleri bizi İslâm tarihini tam okuyup tam anlayıp sahabe-i kirâmın hepsini sevip özellikle Hz. Ali Efendimiz'i, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin Efendilerimizi de sevip onların şefaatine ermeyi nasip eylesin. Cennetiyle cemâliyle bizleri müşerref eyleyip onlarla cennette buluştursun.

Fâtıma Anamız cennet hatunlarının efendisi. Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin Efendilerimiz, bunlar cennet gençlerinin efendileri, seyyidleri... Hz. Ali Efendimiz'le, diğer hulefâ-i râşidîn ile Aşere-i Mübeşşere ile cennetlik mübarek evliyâullah ile yâ Rabbi, bizi cennette buluştur.

Ebûbekr-i Sıddîk, Ömerü'l-Fâruk, Osmân-ı Zinnûreyn, Aliyy-i Murtazâ ve diğer mübarek büyüklerimizle cennette bizleri buluştur yâ Rabbi!

Bi-lütfike ve keremike ve bi-hürmeti ismike'l-a'zam ve bi-hürmeti nebiyyike'l-ekrem, ve inneke mücîbü'd-de'avât ve kâdı'l-hâcât ve ekremü'l-ekremîn ve erhamü'r-râhimîn.

 

Prof. Dr. Mahmud Es’ad Coşan (Rh. A.) -Cuma Sohbetleri /  02.02.2001

Sohbeti buradan dinleyebilirsiniz.­

 

­

 

© İzinsiz ve kaynak gösterilmeden kullanılamaz.

Kabe
Canlı Yayın
Şuan canlı Yayın
Hayatımıza En Güzel Örnek
AKRA CANLI
 / 
close icon close icon
AKRA CANLI
Hayatımıza En Güzel Örnek
Hayatımıza En Güzel Örnek Add Icon volume up
 / 
Canlı Yayın
fast rewind
fast forward
Playlist
Bu özelliği kullanabilmek için üye girişi yapmanız gerekmektedir
  
Fikrini Paylaş
TAAHHÜTNAME

Hazırlamış olduğum ve sitenize gönderdiğim/ teslim ettiğim, tamamen orjinal ve bana ait olan, projemin/görüntü veya kaydımın, AKRA MEDİA tarafından kendisine ait kablolu/karasal/uydu, şifreli/şifresiz, free/paralı TV, video, DVD, VCD,VHS ,radyo, kaset, sinema ve sair mevcut yada ortaya çıkacak her türlü İşaret, ses ve /veya görüntü nakline yarayan araçlarla umuma iletim hakkı ve tüm internet siteleri ve sosyal medya platformlarında yayınlamasına, çoğaltma hakkı, yayma hakkı, işleme hakkı ve temsil hakkının kullanılmasına süresiz olarak müsaade ediyorum.

Projemin/görüntü veya kaydımın, bant, CD, VCD, DVD, GSM, MP3 Player, dijital kayıt vb. tüm yollarla kayıt, çoğaltma ve dağıtım haklarını, bilişim veya iletişim ortamında görüntülenmesini, iletilmesini, okunmasını, izlenmesini, dinlenmesini vb. interaktif veya normal CD, VCD, DVD, GSM, MP3 Player vb. şekilde basılarak veya ses kayıtlarının metin haline getirilip kitap olarak piyasaya sunulmasını sağlayacak her türlü materyal üzerine kaydı ile çoğaltılması, kullanılması, işlenmesi, yeniden ve genişletilmiş şekilde sesli, yazılı ya da görüntülü yayın haklarını, bu suretle de çoğaltılarak kullanılması, dağıtılması, pazarlanması vb. fikri, mali ve manevi haklarımın tamamını, programda gerekli görülen değişiklikleri yapma haklarımı bila bedel olacak şekilde, AKRA.MEDİA sitesine ve bu site'nin yetkilisi ve sahiplerine devir ve temlik ettiğimi, beyan, kabul ve taahhüt ederim.

Şehir Seçin
Close