İlke ve Değerlerinden Ödün Vermeden
Özgür Yayın Platformu Olarak Kalsın Diye
İkindi15:28 Akşam17:50 Yatsı19:17 İmsak06:50 Güneş08:22 İşrak09:05 Öğle13:10
Hava - Hava durumuÇok Bulutlu 12°C Nem %87
Türkçe
25 Cemaziyelahir 1446 26 Aralık 2024 Perşembe
25 Cemaziyelahir 1446
İMSAK GÜNEŞ İŞRAK ÖĞLE İKİNDİ AKŞAM YATSI
06:50 08:22 09:05 13:10 15:28 17:50 19:17
Giriş Yap

Anadolu irfanında; su türküleri

17.03.2021    |

Türkiye, kadim geleneğin ve Anadolu irfanının tezahürü olan türküler bakımından oldukça zengindir. Halkın müziği olan türküler insandan insana aktarılarak günümüze kadar gelmiştir.

Türküler, tarihi olayları, toplumsal olguları, kişisel öyküleri de su ile ahenk içinde yansıtır. Türkiye’nin coğrafi konumu itibarıyla denizler, akarsular, ırmaklar, dereler, ekin bitiren yağmur, kuraklık getiren susuzluk türkülerde geniş yer bulur. Kimi türkü bir bölgede yakılmış, o bölgenin sınırını aşarak geniş coğrafyalara yayılmış, bazen hikayesinde ve sözlerinde değişim ve dönüşüme uğramıştır. Kimi zaman ders veren, kimi zaman dinlendiren, çoğu zaman tefekküre sevk eden; gönülden gönüle yol bulup su gibi akan türkülerdir onlar. 

Su kaynakları, Anadolu insanının çevre ile etkileşiminin önemli bir parçasıdır. Türkülerde; akarsu, su, deniz, göl, dalga, dere, pınar, sel gibi doğrudan su kaynaklarının yanı sıra çeşme, pınar, bent, köprü gibi su yapıları da kendine yer bulur. Halk arasında her çeşmenin, derenin, ırmağın, pınarın bir hikâyesi, her suyun kendine mahsus bir tadı vardır. Aşık Veysel Kızılırmak’ı şöyle anlatmaktadır: 

Daima bulanın, asla durulman,

Nedir bu sendeki hal, Kızılırmak?

Çağlayıp akarsın, hiç mi yorulman?

Seni zapt eyleyemez göl, Kızılırmak.

 

Bahar gelir, bulanırsın, coşarsın,

Dalga vurur, kenarlara taşarsın.

Dünya kurulalı böyle yaşarsın,

Tükenmez ömrün var bol, Kızılırmak.

Anadolu Selçuklular döneminden beri kıymetli birer mimari eser teşkil eden çeşmeler, hayatın içindeki unsurlardan olarak türkülerde de kendine yer bulmuştur. Kırsal bölgelerde ya da kentlerde ilk zamanlarda evlerde su bulunmadığı için içme ve kullanma suyu için köy çeşmesi kullanılmıştır. Anadolu’da çoğu yer ismini su kaynaklarından alır; çeşme, dere, pınar gibi tatlı su kaynakları önemli yer tutar. Külebi’nin şu mısralarında görüldüğü gibi:

Tokat’la Niksar arasında

Bir küçük ev görünür uzaktan.

Kütükten duvarlı, önünde çeşme akar,

Yeşermiş gibi topraktan.

Yağmur yağar camlarına dökülür.

Benim yüzümdür çizilen camlarda.

Yalnızlığın sesidir, rüzgâr değil, 

Kırsal bölgelerde eskiden beri tarlalarda ya da evin bahçesinde içme, kullanma ya da sulama yapmak amacıyla kuyu kazılır. Türkülere konu olan kuyularda her daim duvarları doğal taşlarla örülen kuyunun suyu serin kalır.

Derindir kuyusu Hasan urgan erişmez

Soğuktur suları aman bir tas içilmez

Orta Asya’dan bugüne Türk destanlarında, hikâyelerinde sevilen ve adı sıkça edilen su kaynaklarının türkülerde de yer aldığı görülür. Su âdeta koyu yeşilin, karanlığın hâkim olduğu vadiyi işleyen, yumuşatan, yeniden üreten, toprağı munisleştiren, dönüştürücü bir unsurdur. İaşesini tarımdan kazanan, karnını yetiştirdiği meyve, sebze, yemiş ve tahıllarla doyuran Anadolu insanı, türkülerde tabiata yatkınlığı ve çeşit çeşit tarım mahsulüyle Anadolu toprağının bereketini anlatır. Muş ovası türküsü, mekanların doğal güzellikleriyle bütünleşmesine, toprağın verimliliğine ve ahengine örnek teşkil eder:

Akıp gider Muş ovası

Yaz gelince çayır çimen

Güz gelince çöker duman

Âşıkları eder figan

Yanar gider Muş ovası

Karasu akar boyunca

Murat suyu gider ince

Dolaşır gider boyunca

Şen olasın Muş ovası

Baharda tatlı suyun, yağmur suyunun harekete geçirdiği çarpıcı imgeler türkülerde yer bulur. Ilıman, yağmuru bol gören coğrafyalarda susuzluk çekilmez ve suya yönelik arzu ve özlem dile getirilmezken, suyu az coğrafyalarda ise adeta bütün duyular suya yöneltilir:

Oysa ki bahar geldiğinde

Toprak kımıldar yavaş yavaş

Bir gecede dağ taş yeşerir.

Su yürür ağaçlara

Kuşlar uçar isteklerin ardında.

Türkülerde su vasıtaları olan vapur, gemi, liman gibi kelimeler daha çok Karadeniz türkülerinde karşımıza çıkar. Zira bu coğrafyada denizle ilişki yoğundur, balıkçılık ise önemli bir geçim kaynağıdır. Yüksek dağların arasında kendine akarsu olarak yol bulamayan su, dere olarak çağlar ve türkülerin ana unsurlarından birini oluşturur. “Dere akayi dere, iki ucu bir yere”, “Gelavera deresu” gibi türkülerde olduğu gibi. Yine yaz mevsiminde serinlik arayan insanı takiben, türküler de yaylalara çıkar.

Türküler akarsuların coğrafi özelliklerinden de izler taşır. “Aras Aras Han Aras” türküsünde Aras Nehri’nin kaynaklarını Bingöl Dağları’ndan aldığından, akarsuyun ağız kısmının Hazar Gölü’nde son bulduğundan söz edilir. Aşık Veysel’in Kızılırmak türküsünde de bu görülmektedir. 

Türkülerin nehirleri hayata katmasına gündelik akışa şahit tutulmasına Ahmed Haşim, Dicle’de gezilerini anlattığı şu mısralar örnektir: 

Çıkmıştık o gün Dicle’ye sessizce kürekler

Nehrin zehebîsîne-i emyâhını yırtar

Ağlardı o altın suyun üstünde bir âhenk,

Serperdi o bî-kes sese akşam sarı bir renk

Gûyâ ki o gün Dicle’nin üstündeki mâtem,

Âfâka sürükler sarı güller, kırizantem

Belki de Dicle’nin Anadolu’dan doğup diğer diyarlarda denize dökülmesine içerlenen ilk şair Muallim Nâcîdir:

Acabâ Basra körfezinde ne var?

Durma git, git ki etti Hâlık-ı âb

Bahrı nehr-i revâna câ-yı karâr 

Türküler yapılaşmış çevre yani beşeri çevre ile de yoğun derecede ilgilidir. Şehir türkülerinde köprü ve çeşme başları, limanlar, istasyonlar da diğer yaygın yapılaşmış çevreler olarak hayatın akışına eşlik ederler. Yahya Kemal’in Sessiz Gemi’sinde olduğu gibi: 

Artık demir almak günü gelmişse zamandan,

Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan.

Hiç yolcusu yokmuş gibi sessizce alır yol;

Sallanmaz o kalkışta ne mendil ne de bir kol.

Rıhtımda kalanlar bu seyahatten elemli,

Günlerce siyah ufka bakar gözleri nemli.

Biçare gönüller! Ne giden son gemidir bu!

Hicranlı hayatın ne de son matemidir bu!

Birçok gidenin her biri memnun ki yerinden,

Birçok seneler geçti; dönen yok seferinden. 

Türküler, hayatın canlı akışı içerisinde meydana gelen ölüm, ayrılık, gurbet, yayla, sılaya hasret, eş dost ve akrabadan ayrılık gibi duygu yoğunluğu yüksek olayların ardından söylenmiş içli, doğal, katışıksız duygularla ve saf dille söylenmiş ezgili şiirlerdir. Pek çok türkü yörenin adını zikrederek başlar: 

Kütahya'nın pınarları akışır,

Devriyeler kol kol olmuş bakışır.

Asalı'ya çuha şalvar yakışır,

Anonim Türkülerde, yer, çevre, yöre, olay ve duygu birebir yaşanmıştır. Olay, mekan ve duyguların yaşanmışlığı, tüm sıcaklığı doğallığı ve içtenliği ile türkülerin sözlerine ve ezgilerine yansır. “Şu Fırat’ın suyu akar serindir” türküsünde olduğu gibi. 

Türkülerde suya yüklenen anlam maddiyatın ötesine geçer. Yağmur Anadolu insanı için ayrı bir önem taşır. “Yağmur” türküsündeki gibi o, yeşillik ve sevinç getirir, nafaka ve umut onda gizlidir. Ona “mübarek” denilerek kutsallık atfedilir: 

Yıka taşları toprakları

Şarıl şarıl,

Tarlalar buğday bekler senden, çocuklar ekmek

Dünyanın da yüzü yıkanmak gerek,

Yağ hay mübarek. 

Su, tabiatta bulunan ve sadece insanın değil, bütün canlılara hayat kaynağı teşkil eden bir unsurdur.. Türkülerde tabiat, özüne inerek anlatılır. Tabiatın, dolayısıyla su imgesinin farklı kullanımları halk şiirinde çokça yer alır. Türkülerde su, saflığını ve temizliğini ifade eden bir varlıktır. Karacaoğlan’ın koşmalarında saf su, pınar, nehir, derya olarak görülür: 

Yeşil başlı gövel ördek

Uçar, gider göle karşı.

Eğricesin tel tel etmiş

Döker gider yare karşı. 

Irmaklar, nehirler, göller, çaylar, diğer soğuk su kaynakları, su ile şenlenmiş ince arklar ve mahzun pınarlar birer canlı olarak isimleriyle sık sık dile gelir türkülerde, Aşık Veysel’in Kızılırmak’ındaki gibi:

Kızılırmak, Yeşilırmak

Sen nerdesin, ben nerdeyim

Eriyorum yumak yumak

Sen nerdesin, ben nerdeyim 

Dalaman çayı durağı

Karasu dadaş merağı

Yüzdüğüm seyhan ırmağı

Sen nerdesin ben nerdeyim 

Gedizin ırmağı var ya

Aras Kars elinde furya

Ayağa kalkan Sakarya

Sen nerdesin ben nerdeyim

 

Türküler de diğer birçok kültürel unsur gibi sürekli hareket halindedir. Türkiye’nin coğrafi ve tarihi hareketliliği türkülerde de yerini bulur. Türkülerde yayılmanın geçmişten günümüze farklı türlerini görmek mümkündür. Karacaoğlan’ın şu mısralarındaki gibi: 

Aşağıdan Karadeniz iniler

Arttı derdim yaralarım yeniler

Yarası olan yarasına iniler

Sağlar melil melil bilmem nedendir 

Yahya Kemal de Mâverâda Söyleniş’te, Asya’dan Sarı Saltukla gelindiğini, Anadolu ve Balkanlara Sakarya’dan dağılındığını söyler: 

Geldikti bir zaman Sarı Saltukla Asya’dan.

Bir bir Diyâr-ı Rûm’a dağıldık Sakarya’dan 

Türkülerde su, maddi ve manevi yönleriyle işlenir. Su, yaşamın maddi ve manevi temel kaynaklarından biri olup sanat dünyasının vazgeçilmez bir unsurudur. Su, “anâsır-ı erbaa” olarak adlandırılan “toprak, hava, ateş, su” olmak üzere kâinatı oluşturan dört temel unsurdan biri; kâinatın cevheridir.

Yunus Emre için su, hayattır, canlıdır, canlı-cansız bütün varlıklar ona muhtaçtır, damlanın ummana gitmesi, yani aslına ulaşmasıdır: 

Bir dem çıkar ‘Arş üzere bir dem iner tahte’s-serâ

Bir dem sanasın katredir bir dem taşar ‘umman olur 

Karacaoğlan’ın şu koşmasında Toros’larda Çukurova’da, Gâvur Dağlarında kullanılan şive ile suyun canla ilişkisi anlatılır:

Gözüm kaldı şu kaplanın postunda

Azrail de can almanın kastında

Döne döne teneşirin üstünde

Yunmayınca gönül yardan ayrılmaz. 

Fuzulî’nin “Su Kasidesi”nde su, akıp giden avare bir kaynaktır, sonunda tabi olacağı yolu bulmuştur. Karacaoğlan suyu daha çok pınar, nehir, derya şeklinde gösterir. Ahmet Hâşim suyu tabiat manzarasını tamamlayan bir unsur olarak ele alır. Ziya Osman Saba, bazı şiirlerinde suyu maddi-manevi yönlerden ele alır. Orhan Veli Kanık, bir garip olarak hayatını başıboş akan avare suya benzetir. Sezai Karakoç, suyu yağmur şeklinde rahmet ve bereket kaynağı olarak işler. Nurullah Genç, yağmuru çağrı ve rahmet olarak görür. Su, türkülerimizde oldukça geniş ve derin anlamlarda kullanılmıştır. Yahya Kemal’in “Açık Deniz”inde su, sonsuzluk duygusunun bir yansımasıdır; sınırların ötesinde kalan vatan topraklarında dinmeyen feryât, bitmeyen ağrı bir nevi susuzluğa benzetilir. 

Necip Fazıl suyu arınma unsuru, şekil üstü bir ruh, yaratılış motifi, dua, manevi ve kutsal bir değer, yakarış, ayna, berraklık, saffet, rehber, kesiksiz hareket, zikir, ahenk, şırıltı, ideal, Cennette nurlu Kevser gibi yönleriyle ele alır:

Su bir şekil üstü ruh, kalıplarda gizlenen;

Yerde kire battı mı, bulutta temizlenen

...

Su kesiksiz hareket, zikir, ahenk, şırıltı;

Akmayan kokar diye esrarlı bir mırıltı.

...

İnsanlar habersizken yolların verâsından,

Gökle toprak arası su şaşmaz mecrâsından.

...

Bir hamam ki, arınma gayesinden şaheser;

Arınmışların yeri, Cennette nurlu Kevser.

...

Kâinatta ne varsa suda yaşadı önce;

Üstümüzden su geçer doğunca ve ölünce.

...

Kâh susar, kâh çırpınır, kâh ürperir, kâh çağlar;

Su, eşyayı kemiren küfe ve pasa ağlar.

...

Bu dünya insanlığa manevi hamam olsa;

Her rengiyle insanlık tek renkte tamam olsa…

...

Su duadır, yakarış, ayna, berraklık, saffet;

Onu madeni gökte altınlar gibi sarfet!

 

Sakarya Türküsü’nde su, ideali simgeler. İnsanı işaret ederek, onun sahip olduğu mükemmelliklerinin yanı sıra, ömrünün bir su gibi akıp geçtiğini ifade eder. 

İnsan bu, su misali, kıvrım kıvrım akar ya;

Bir yanda akan benim, öbür yanda Sakarya.

Su iner yokuşlardan, hep basamak basamak;

Benimse alın yazım, yokuşlarda susamak.

Her şey akar, su, tarih, yıldız, insan ve fikir;

Oluklar çift; birinden nur akar; birinden kir.

Akışta demetlenmiş, büyük, küçük, kâinat;

Şu çıkan buluta bak, bu inen suya inat!” 

Türkülerde memleket teması suyun güzelliğiyle ve incelikle ele alınır, ekmek, tuz, su, hayattır memleket sevgisi; türküsü yakılır ve hasreti doruğa çıkar:

“Küçük Asya” derler onlar

Bizim halk dilimizde Anadolu

Baştan başa derdimiz çilemiz

Bir avuç ekip biçtiğimiz

Yakıp gecelerini türkü diye söylediğimiz

Kayalarından tuz çekip ekmek yediğimiz

Garip çeşmelerinden su içtiğimiz

Sırrı bir bizlere açık Anadolu! 

Gelin, canlı ve hareketli musikisiyle bezenerek tabiat manzaralarını, renk, ışık, su ve gece gibi kavramlar içinde hakiki aşk duygularını terennüm eden, hayatın fıskiyedeki su damlaları gibi geçici olduğunu, esen rüzgarla berhava olduğunu ifade eden Ali Mümtaz Aralat'ın şu mısralarına kulak vererek bitirelim.

Mehtap on beşindedir.

Havuzdaki fıskiye

Belki tutarım diye,

Mehtabın peşindedir.

Bahçenin boşluğunda

 

Biriken sessizliği

Pırıltılar deliyor.

Gecenin boşluğunda

Fıskiye yükseliyor.

Sonra birden vurulmuş

Gibi, renksiz, durulmuş

Sulara inci inci

Düşerek can veriyor,

Fıskiyenin bu hali,

Kalbe hicran veriyor.

Her sevdanın sevinci,

Her sevincin hayali

Göz kırpılması kadar,

Sonunda suya düşmek

Rüzgârda dağılmak var.

 

­

 

 

 

Kabe
Canlı Yayın
Şuan Canlı Yayın
Canlı Yayın
AKRA CANLI
 / 
player image icon close icon
AKRA CANLI
Canlı Yayın
Canlı Yayın Add Icon volume up
 / 
Canlı Yayın
fast rewind
fast forward
Playlist
Bu özelliği kullanabilmek için üye girişi yapmanız gerekmektedir
  
Fikrini Paylaş
TAAHHÜTNAME

Hazırlamış olduğum ve sitenize gönderdiğim/ teslim ettiğim, tamamen orjinal ve bana ait olan, projemin/görüntü veya kaydımın, AKRA MEDİA tarafından kendisine ait kablolu/karasal/uydu, şifreli/şifresiz, free/paralı TV, video, DVD, VCD,VHS ,radyo, kaset, sinema ve sair mevcut yada ortaya çıkacak her türlü İşaret, ses ve /veya görüntü nakline yarayan araçlarla umuma iletim hakkı ve tüm internet siteleri ve sosyal medya platformlarında yayınlamasına, çoğaltma hakkı, yayma hakkı, işleme hakkı ve temsil hakkının kullanılmasına süresiz olarak müsaade ediyorum.

Projemin/görüntü veya kaydımın, bant, CD, VCD, DVD, GSM, MP3 Player, dijital kayıt vb. tüm yollarla kayıt, çoğaltma ve dağıtım haklarını, bilişim veya iletişim ortamında görüntülenmesini, iletilmesini, okunmasını, izlenmesini, dinlenmesini vb. interaktif veya normal CD, VCD, DVD, GSM, MP3 Player vb. şekilde basılarak veya ses kayıtlarının metin haline getirilip kitap olarak piyasaya sunulmasını sağlayacak her türlü materyal üzerine kaydı ile çoğaltılması, kullanılması, işlenmesi, yeniden ve genişletilmiş şekilde sesli, yazılı ya da görüntülü yayın haklarını, bu suretle de çoğaltılarak kullanılması, dağıtılması, pazarlanması vb. fikri, mali ve manevi haklarımın tamamını, programda gerekli görülen değişiklikleri yapma haklarımı bila bedel olacak şekilde, AKRA.MEDİA sitesine ve bu site'nin yetkilisi ve sahiplerine devir ve temlik ettiğimi, beyan, kabul ve taahhüt ederim.

Şehir Seçin
Close