Huzur ve gerçek mutluluk nasıl elde edilir? İç huzur nasıl sağlanır?
Huzûr; “hazır olma, mevcut olma, şimdi ve burada olma, yerleşik olma, göçebe olmama”, aynı zamanda “rahat ve asâyiş” anlamı ifade ediyor.
Peki biz huzûra ne anlamlar yüklüyoruz? Ne yapmak bize huzûr veriyor, nasıl huzûr buluyoruz? Ya da şöyle düşünelim: Kimin huzûruna, “yüce makâmına” vardığımızda tadıyoruz en derûni huzûru?
Hayatın birbirinden farklı sorunlarıyla yüzleşmekte olan insanın kendini anlamlı görme, iyi ve mutlu hissetme ihtiyacı gün geçtikçe artıyor.
İyilik hali, uzmanlar tarafından bir bütünün parçaları niteliğinde iki boyutta ele alınıyor: Benliğimiz ve dış dünyayla irtibatımızı kapsayan varoluşsal boyut, Yüce Yaratıcımız’la ilişkimizin meyvesi olan iç huzûr.
İnsanın ruhen sağlıklı olmasının manen de iyi olmasına katkı sağlayacağı düşünülüyor. Olumlu özelliklere sahip olmak, olumsuz özelliklerden uzak durmak ruhen sağlıklı olmanın yanı sıra iyilik halinin de göstergesi kabul ediliyor.
Varoluşundan itibaren insanoğlu, tercihini kendine göre iyi olandan yana kullanıyor, kendi potansiyelini gerçekleştirerek kemali yakalamaya uğraşıyor. Dünyanın dört bir yanında insanoğlu kendini daha iyi, mutlu, doyumlu, tatmin olmuş hissetmek için bir arayış içinde.. Bir iç huzûru arayışı bu aslında…
İyilik hali, haz odaklı yaklaşımlarda mutlulukla eşdeğer görülüyor. Hayatın zevk alma, heyecan duyma gibi pozitif unsurlarının ön planda olduğu bu yaklaşımda ölçü ise acının olmaması.
Maddi kazançlar mutluluk getiriyor mu?
Bireysel toplumlarda ön planda olan meta elde ederek mutluluk aramanın gerçek mutluluğa, manevi iyilik haline ve huzûra hizmet etmediği görülüyor. İş, sosyal statü, kariyer gibi maddi ve sembolik kaynaklar maddi refahı yüksek toplumlarda giderek artan bir şekilde tüketim malları ve faaliyetleri biçimini alıyor. Maddi odaklar içinde duygularının sorumluluğunu kabul etmekte zorlanan sakinler huzûr arayışı içinde psikoterapistlere başvuruyor. Mutluluk ve iyi yaşam söylemlerine dayalı gerçekçi olmayan beklentiler mutsuzluğu besliyor ve ruhsal hastalık teşhisine yol açmayan, ancak tedaviye ihtiyaç duyduğu görülen, depresyon, kaygı bozukluğu, sosyal fobi gibi bir dizi duygusal duruma yol açıyor.
Avustralya’da çalışan kesimde yoğun mesai saatlerinin iyilik hali üzerine etkilerine dair veriler, ülke sakinlerinin 2008 yılı içinde %20’sinin majör depresif bozukluklar sebebiyle uzmana başvurduğunu ortaya koyuyor. İyilik, mutluluk ve huzûru ararken bakışlarını maddi unsurlardan manevi ve sosyal unsurlara çevirmeye başlayan insanlar birbirlerine atalarının 'Para size mutluluk satın alamaz' sözünü hatırlatıyor.
Maddi gelir, kısa vadede yaşam memnuniyeti ile ilişkili gibi görünse de; uzun vadede geçerli değil. İyilik halinin uzun vadede finansal başarıya bağlı olmadığı ortaya koyuluyor. Paranın; hayır faaliyetlerinde, sosyal ilişkileri geliştirmeye yardımcı olan şeylerde harcanmasının daha kalıcı bir iyilik ve mutluluk haline vesile olduğu belirtiliyor.
Bireyselleşmenin hâkim olduğu maddi refaha ermiş toplumlarda yoksul ve mahalli toplumlara göre huzûr arayışı daha ön plana çıkıyor. Mesela İskandinav ülkeleri, milli ve kişi başı gelir açısından dünyada ilk sıralarda gelen, ekonomik kaynakların dağılımında eşitlik ilkesini uygulayarak sınıf ayrımını ortadan kaldıran ülkeler. Milli ve bireysel gelir ve tüketim alışkanlığı, sağlık ve eğitim gibi hizmetlere herkesin kolaylıkla erişimine imkân tanıyor. Hayat kalitesi gibi nesnel refah göstergeleri yüksek.
Maddi refah ve düzen içinde yaşayan ülke sakinleri ise yalnızlık ve hayatı anlamlandıramama gibi sorunlarla boğuşuyor. İnsanların pek çoğu kendini hayatından memnun ve mutlu olarak tanımlamıyor, ruhsal hastalıklar ve intihar teşebbüslerinde artış görülüyor.
Gönüllü sadelik neler kazandırır?
Maddi refahın mutluluk ve huzûr getirmediğini tecrübe eden toplumlarda gönüllü sadeleşme akımları yaygınlık kazanıyor. Gönüllü sadelik yaklaşımı; azaltılmış tüketim, çevreye duyarlı davranışlar ve genellikle çalışma saatlerinin azaltılmasını içeren bir yaşam tarzı olarak tercih ediliyor.
Bu akımı benimseyen insanlar, bazı maddi ihtiyaçlarını karşılamaya maddi açıdan güç yetiremiyorlar. Ancak daha az şey tüketmenin ve ekolojik sorumluluk taşıyan davranışlar sergilemenin kendilerini daha mutlu ve huzurlu hissettirdiğini dile getiriyorlar. Uzmanlar bu durumu içsel motivasyonun dışsal motivasyondan kuvvetli olmasıyla açıklıyor.
Çevreyle etkileşimin getirdiği mutluluk
Dünyanın farklı yerlerinde pek çok topluluk daha çevresel, sosyal ve sürdürülebilir bir hayat tarzı benimseyerek alışveriş, çevre ilişkisi ve iletişim biçimlerini değiştiriyor.
Daha az alışveriş, kaynakların ve malların geri dönüşümü, toplu taşıma yerine bisiklet kullanma, toprakla temas kurma ve bahçecilik gibi faaliyetler manevi iyilik haline hizmet ediyor.
İnsanlar, çevreye duyarlılık faaliyetlerinde aktif görev alarak daha huzurlu hissettiklerini ifade ediyor. Mesela Güney İspanya'nın Granada şehrinde su stresi altında yaşayan toplum sakinleri arasında, çevresel farkındalığı yüksek olanlar ve su tasarrufunda bulunanlar diğerlerine göre kendilerini daha iyi ve memnun olarak tanımlıyorlar.
Çevreyle etkileşim içinde olmak pek çok insana kendini daha iyi hissettiriyor.
Ormanlara ve tarım arazilerine bakan hücrelerde kalan hükümlüler, hapishane bahçesine bakanlara göre daha az sağlık hizmetine ihtiyaç duyuyorlar; hastanelerde pencereleri doğal bir çevreye bakan odalarda kalan hastalar duvara bakan odalarda kalanlara nazaran geçirdikleri ameliyatlardan sonra nekahet sürecini daha hızlı atlatıyor ve ameliyat sonrası daha az komplikasyon yaşıyor.
Hava kirliliği ve çevresel sorunlarsa insanların manevi iyilik hali üzerinde olumsuz etki oluşturuyor.
Gönüllüğün sağladığı huzur
Dünyanın pek çok yerinde çevresel yahut toplumsal herhangi bir faaliyette gönüllü olmak kişilerin davranışlarını anlamlandırmalarına ve kendilerini memnun hissetmelerine katkı sağlıyor. Mesela Almanya'da gönüllü faaliyetlere katılanlar, gönüllü olmayanlara göre hayatlarından daha memnun olduklarını ifade ediyorlar.
Kendilerini tüketime meyilli hissedenler de gönüllülük faaliyetleri bünyesinde tasarruf ve hayır yaparak, hatırası olan tecrübeler edinerek, daha yakın sosyal ilişkiler kurarak kendilerini daha huzurlu hissediyor.
Mahalle kültürü; toplumsal işbirliğini ve yardımlaşmayı teşvik eden, komşuların, akrabaların ve arkadaşların birbirinin ihtiyacını gördüğü, sakinlerinin kendini hayattan memnun olarak tanımladığı bir sosyal mekanizma, bir yaşam tarzı.
Güçlü sosyal ilişkilere sahip, sosyal karşılık ağları içinde başkalarıyla uyum içinde yaşayan, kendi ihtiyaçları konusunda yardım talep etmeye ve başkalarının ihtiyaçlarını görmeye hazır, kişisel değil toplumsal hedeflerle yönlenen, kanaatkar insanlar.
Dünyanın farklı yerlerinde Afrika’da, Amerika’da, Endonezya’da eskiden beri kabile kültürünü yaşatan insanlar sosyal tanınmayı, kamusal imajı korumayı, alçakgönüllü olmayı, aile büyüklerini ve toplumun yaşlılarını onurlandırmayı önemsiyor. Mahalle kültürü içinde yaşayan bu insanlar bireyselden ziyade sosyal kaygı taşıyor, huzûru maddiyatta değil dayanışmada ve yardımlaşmada buluyor, ruhsal sıkıntılara daha az yakalanıyorlar.
Mutluluk ve iyilik hali varoluşta saklı
▶️ Dünyanın dört bir yanında yaşayan sekiz milyar insan için iyilik hali, kendini adayacağı, güven ve bağlılık duyacağı varoluşsal anlam duygusunda gizli.
▶️ Yüce Yaratıcı tarafından yeryüzüne halife olarak gönderilen, bu suretle var olan, kulluk bilincine sahip olan insan, en şerefli varlık olarak kendi değerinin farkına varıyor.
▶️ Kendisine arz edilen ilahi reçeteye uygun hareket ediyor; dünyanın geçici maddi refahına gönlünü vermiyor; rızkı veren Yüce Makamın farkında olarak rızık temini için çalışıyor; neslinin devamı için evleniyor; can emanetini korumak için sağlıklı besleniyor, hareket ediyor ve tedavi oluyor.
▶️ Karşılaştığı zorlukların ahirette mükafata dönüşeceğini, hasret duyduğu kimselerle ebedi saadet yurdunda kavuşacağını biliyor, gönül rahatlığıyla ve inancından aldığı içsel güçle hayata yön verme imkanı buluyor.
▶️ İslam’ın sunduğu denge ve bütünlük içinde kendini gerçekleştiren kişi, özgüven ve özsaygısını, ruh sağlığını koruyor.
▶️ Yardımlaşma ve dayanışma faaliyetleri, evrensel açıdan tüm canlılara duyarlılık faaliyetleri ve toplu ibadetler vesilesiyle hem diğer insanlarla hem çevre ile irtibatını sürdürüyor, sosyal ihtiyacını da böylelikle temin ediyor.
▶️ Fıtri olan anlam bulma ihtiyacını karşılamakla kalmayıp sevgi, şefkat, samimiyet, teslimiyet duygularını doyasıya tadıyor, günde beş vakit ilahi huzûra büyük bir şevkle vararak tatmin oluyor.
▶️ Her ihtiyacında o aşkın güce ve Aşkın kaynağına sığınıyor, zihnen ve fikren sağlıklı, hayatla ve kendisiyle barışık, manen tatmin olmuş hale geliyor, her an O’nun varlığını derinden hissederek iç huzûru içinde yaşıyor.
Zira ilahi mesajda bu durum aynen ifade buluyor:
“O (Allah’a yönele)nler, iman eden ve Allah’ı anmakla kalpleri huzûra kavuşan kimselerdir. Şunu iyi bilin ki gönüller (ancak) Allah’ı anmakla huzûra kavuşur.”( Ra’d 28)
© İzinsiz ve kaynak gösterilmeden kullanılamaz.