Görünmeyen, farkına varılmayan, fakat şehir insanları tarafından kimi zaman tabiri caizse iliklere kadar hissedilen bir kavram gürültü kirliliği.
Günümüzde çoğumuz giderek daha fazla gürültü ile karşılaşıyoruz. Kenarında yürüdüğümüz caddede akan trafik, gökyüzünde alçaktan uçan bir uçak veya yakından geçen bir tren genellikle kendi sesiyle birlikte rahatsızlık ve gerginlik hissi de getiriyor. Gürültü kirliliğinin evrensel etkileri bunlarla sınırlı kalmıyor.
Kirlilik çeşitleri genellikle tespit edilebileceği yere göre düşünülüyor: Hava, su veya toprak kirliliği gibi. Bununla birlikte, insanlara ve yaban hayatına zarar veren bazı kirlilik türleri de bulunuyor. Gürültü kirliliği, dünya üzerindeki tüm canlıların sağlığına yönelik en tehlikeli çevresel tehditlerden biri olarak da kabul ediliyor. Araştırmalar, yüksek sesin insan sağlığı üzerinde önemli etkisi olabileceğini ve ekosistemlere yıkıcı zararlar verebileceğini gösteriyor.
Gürültü artık kalp hastalığı da dahil olmak üzere çeşitli rahatsızlıkların altında yatan bir faktör olarak değerlendiriliyor. Kimi uzmanlar karbon ayak izi gibi bir gürültü ayak izinden bahsederken kimileri gürültü kirliliğinin halk sağlığı krizine dönüşmemesi için toplumu ve yetkilileri tedbirler almaya davet ediyor.
Gürültü nedir?
Gürültü, insan ve diğer tüm canlıların günlük yaşamına, fiziksel ve ruhsal sağlıklarına zararlı olan ses tonları olarak ifade ediliyor. Genel olarak doğal ses tonları insanları rahatsız etmezken gürültü kirliliğinde söz konusu olan; yüksek frekanslı, rahatsız edici boyuta ulaşan ses tonları. İnsanların duyabileceği, keyif alabileceği, rahatsız olabileceği ve ağrı hissedebileceği ses şiddetleri farklı farklı. Söz konusu ses şiddeti ölçülebilen bir değer.
Sesin şiddeti
Sesin şiddeti desibel (dB) cinsinden ölçülüyor. “0” desibel insan kulağının işitebileceği en düşük ses şiddeti, “140” desibel algılayabileceği en yüksek ses şiddeti olarak kabul ediliyor.
Kulağımızın aşina olduğu ses şiddetlerinden yaprak hışırtıları 20-30 dB, insan konuşması 50dB, bir çalar saat 70dB, çevreyolunda hareket halinde bir araba 80dB, bir araba kornası 90 dB, bir otobüs 100 dB, tramvay ve metrolar 90-115 dB, bir matkap sesi 110 dB, gök gürültüsü 120 dB, müzikli merasimler/konserler 110-120 dB, bir uçak 130 dB, ambulans ve itfaiye gibi araçların siren sesi 120-140 dB, fırlatılan bir roket 180 dB şiddetinde ses üretiyor.
İnsan kulağı 75-85 dB ve üzerindeki ses şiddetinden uzun vadede zarar görebiliyor. İnsan 120 dB’de ciddi oranda rahatsız oluyor, 120-130 dB’de ağrı duyuyor, 140 dB’de ağrı ile kulak zarı yırtılması meydana gelebiliyor. 170 dB üstü ise insanın dayanamayacağı ölçüler.
Pek tabi her ses, gürültü kirliliği olarak kabul edilmiyor. Açık hava yaşam alanlarında gün içinde ve akşam saatlerinde toplam gürültünün ortalama 55 dB olması bir eşik değeri kabul ediliyor. Ses şiddeti 65 dB üzerine çıktığında ise gürültü kirliliği olarak tanımlanıyor.
Sağlığımızı korumak için gündüz saatlerinde gürültünün 40 dB’i aşmamasının, gece dinlendirici bir uyku uyumak için 30 dB'nin altında olmasının gerekliliği vurgulanıyor.
Ses, huzursuzluk ya da huzur kaynağı
İnsanın doğal çevrede işittiği sesler 30-60 dB arasında. Bu aralıktaki sesler insanı genellikle rahatsız etmiyor; hatta bir ahengi, melodisi, ritmi bulunan kuş cıvıltısı, su şırıltısı, yaprak hışıltısı gibi doğal sesler insana yerine göre huzur ve sükûnet, yerine göre neşe ve heyecan verebiliyor.
Kadim kültürümüzde sesle ifade sanatı olan musiki ile ruh hastalıklarının dahi tedavi edildiği biliniyor. Bunun bir örneği olan, bugün müze olarak faaliyet gösteren Edirne Şifahanesi’nde yüzyıllar öncesinde sesin rahatlatıcı ve huzur verici etkisinden faydalanılıyordu. Yüzyıllar önce Farabi gibi İslam âlimleri tarafından farklı makamların farklı duyguları ön plana çıkarmak üzere kullanılması gibi bugün de bilimsel araştırmalar sesin ruhu ve zekayı besleyici, çeşitli hastalıkların tedavisinde destek verici yönüne vurgu yapılıyor.
Ses, uzman kişilerin elinde uygun makam, ritim, saz, ton ve beste seçimi ile; kaygı düzeyini dengelemek, stresi azaltmak, güzel duyguları uyandırmak, depresyon hastalarında hormonal değişiklikleri hafifletmek, demans hastalarında unutkanlığı azaltmak, felç ve kanser gibi hastalıklarda nekahat sürecini kısaltmak üzere kullanılabiliyor.
Doğal dünyada ses, insanla birlikte her daim varlığını sürdürmekte. Rüzgar, yağmur, gök gürültüsü, dalgalar, çatlayan buz ve hışırtılı yapraklar gibi cansız varlıklar kökenli doğal ses manzaralarına insanın etkisi ilk taş ve maden faaliyetleriyle başladığı gibi sanayi ve teknolojinin gelişimiyle de doruğa çıkmış durumda.
Günlük hayatta meslekleri gereği demir yolları, havayolları, sanayi tesisleri, inşaat ve tadilatlardan gelen yüksek seviyeli gürültüye maruz kalanlar da cabası.
Son birkaç on yıldır bilim insanları gürültü kirliliğinin sağlığa olumsuz etkilerine yoğunlaşmış durumda. Dünyada 1950, ülkemizde 1970’lerden itibaren gürültü kirliliği üzerine yapılan araştırmalarda insanları en rahatsız eden yaygın gürültünün motorlu araç trafiği olduğu belirtiliyor. Bunun ardından bina içi gürültüler ve açık havada uçak sesleri geliyor.
Gürültü, sağlığımıza zarar verebilir
Gürültü kirliliğinin sağlığımızı etkileyen önemli bir sorun olduğunun ne derece farkındayız? Her yıl hava kirliliğine bağlı sebeplerden hayata veda eden insan sayısı gürültü kirliliğine göre çok daha yüksek. Diğer yandan araştırmalar gürültünün hayat kalitesi ve ruh sağlığı üzerinde etkisinin daha büyük olduğunu gösteriyor. Öyle ki uluslararası kuruluşların bazı bulgularına göre, hava kirliliği (partikül madde) etkisinin ardından gürültü, sağlık sorunlarının ikinci en büyük çevresel nedeni.
Şehir hayatında ister istemez maruz kaldığımız gürültünün, şiddeti ve süresine bağlı olarak önemli sağlık etkileri söz konusu olabiliyor. Uzmanlara göre insan en fazla 90 dB’e 8 saat, 93 dB’e 4 saat, 96 dB’e 2 saat, 99 dB’e 1 saat dayanabiliyor. 2 saatlik 100 dB'ye maruz kalmayı telafi etmek için kulaklarımızın 16 saatten fazla dinlenmeye ihtiyacı bulunuyor.
Yüksek ses hangi rahatsızlıklara sebep oluyor?
Sürekli yüksek ses, kulak çınlamasına, doğrudan veya gecikmeli olarak işitme hasarına yol açabiliyor. Geçici yahut kalıcı olabilen bu hasar, işitme kaybı, her gün milyonlarca insanı gürültüye bağlı etkilemekte olan en yaygın sağlık sorunu. Orta düzeyde insan kaynaklı gürültü kirliliği ise kronik strese, baş ağrılarına, uyku bozukluğuna, konuşma anlaşılırlığının azalmasına, bilişsel gelişimin yavaşlamasına, hassas çalışmada performans düşüşüne, yara iyileşmesinde gecikmeye, yüksek tansiyona ve hatta kalp yetmezliği olasılığının artmasına neden olabiliyor. Dolayısıyla farkında olalım ya da olmayalım gürültünün fiziksel, psikolojik, davranışsal, metabolik, hafıza ve konsantrasyonu etkileyen boyutuyla yüzleşiyoruz.
Söz konusu sağlık sorunları başta çocuklar olmak üzere anne karnındaki bebekler ve 40 yaşın üzerindeki insanlar olmak üzere tüm yaş gruplarını etkileyebiliyor. Gürültülü havaalanlarının veya motorlu taşıt trafiğinin yoğun olduğu anayolların yakınında yaşayan birçok çocuğun stres, hafıza, zihinsel performans, dikkat düzeyi, okuma becerisinde bozulma ve öğrenme güçlüğü gibi diğer sorunlardan muzdarip olduğu belirtiliyor.
1980’li yıllarda Amerika’da yapılan bir araştırma, bunun somut örneği. Demiryolu hattına yalnızca birkaç metre uzaklıkta bulunan bir okul binasında çocukların öğrenme güçlüğü çektiğini ortaya koydu. Rayların altına lastik tamponlar ve sınıfların tavanlarına ses geçirmez fayanslar döşenmesinin ardından öğrencilerin okul başarılarının düzeldiği tesbit edildi.
Gürültü Kirliliğine Karşı Önlemler
Dünyanın farklı yerlerinde gürültü yönetimi kapsamında uygulanmakta olan gürültü önleyici faaliyetlere örnekler verelim.
Gürültü haritaları çıkarılarak her noktaya özel çözümler ve yaptırımlar geliştirilebiliyor
Kaldırımlar ve asfalt yollarda daha az gürültü çıkaran malzemeler kullanılabiliyor
Elektrikli araçlar için daha fazla alt yapı kurulması gündeme geliyor
Yoğun trafik akışının bulunduğu güzergahlara “ses bariyerleri” yerleştirilebiliyor
Tren yollarına ses emici malzemeler yerleştirilebiliyor
Sanayi kuruluşlarının yerleşme alanlarında uzakta kurulması planlanıyor
Bisikletli ulaşım teşvik ediliyor
Yeşil alanların sayısı artırılıyor
Kişisel “gürültü ayak izi”ni hesaplamaya yönelik dijital uygulamalar geliştiriliyor.
Gürültü sıfırlanabilir mi?
Gürültüyü sıfıra indirmek pek gerçekçi bir hedef olmasa da akustik ekipman ve teknolojilerden faydalanarak, iyi ve kaliteli ses yalıtımı sağlayarak yüksek sesi bertaraf etmek, yerine doğal sesler koyarak maskelemek, böylece çevre ve sağlığımıza daha az zarar vermesini sağlamak mümkün.
Uzmanlara göre şehir hayatında gürültünün olumsuz etkilerinden kurtulmak için:
* Gürültü ayak izimizi hesaplamak ve azaltmaya gayret etmek
* Şahsi araç yerine toplu taşıma araçları ve bisiklet kullanmaya yönelmek
Yerleşim alanı seçerken:
* yoğun trafik ve şehir gürültüsünden uzak yerleri
* yatay yerleşimin ağırlıkta olduğu muhitleri
* yetkili kamu kuruluşlarından “akustik sertifikalı” binaları
* binaların daha az gürültülü olan üst katlarını tercih etmek
* Ev ve iş yerlerinde ses geçirmeyen cam, duvar yorganı, perde gibi ses emici aksesuarlar kullanmak
* Sık sık ruhu ve zihni dinlendiren doğal seslerin yer aldığı açık hava alanlarına çıkmak
* Ses tonumuza dikkat etmek, yüksek sesle konuşmamak, akustik cihazlarımızı yüksek sesle kullanmamak
* Kapalı mekanlarda odaklanma gerektiren faaliyetler haricinde 40dB’i aşmayacak şekilde “beyaz gürültü” ismi verilen dinlendirici müzikleri ve doğa seslerini dinlemek
* Odaklanma gerektiren işlerle meşgul olurken sessiz mekanlar tercih etmek, çok sık olmamak kaydıyla ihtiyaç halinde gürültü önleyici kulaklıklar kullanmak
* Dinlenme saatlerinde mekandaki dijital cihazları kapatarak uyku kalitesi için sessiz ortam sağlamak
Seçeneklerimiz arasında.
© İzinsiz ve kaynak gösterilmeden kullanılamaz.