Şehir hayatında yeşil alanların, bakımlı park ve bahçelerin varlığı stresimizi bertaraf eden unsurlar öyle değil mi?
Pek çoğumuz bir fırsatını bulup kır sefasına çıkmak, yemyeşil çimler üzerinde çorapsız yürümek, toprağa temas etmek isteriz; çocuklar da oyun parklarında oynamayı, çimlerde yuvarlanmayı severler.
Peki tabiatla buluşurken kentsel ilaçlama çalışmalarından zarar göreceğimiz aklımıza gelir mi?
Dünyanın pek çok yerinde olduğu gibi ülkemizde de yerel yönetimler, şehirlerde peyzaj düzenlemelerinin bir parçası olarak yıl boyu ilaçlama yapıyor. İlaçlamalar genel itibariyla toplum sağlığını tehdit eden haşere ve kemirgenlere karşı yapılsa da ot öldürücüler de yaygın kullanılıyor. Yeşil alanlar, mesire ve piknik alanları, çocuk parkları, okullar, sosyal tesisler, yol kenarları…
Ruhsat verilen aktif maddeli biyosidal ürünlerle ilaçlanıyor. Diğer yandan “aktif maddeli” bu ürünlerin sadece kent zararlılarına değil, faydalı canlılara, çevreye ve insanlara da ciddi zararı dokunabiliyor.
Biyosidal ürünlerin tarım ilaçları namı diğer pestisitlerden tek farkı kentsel bölgede kullanılmaları. Pestisitlerin 50 küsur çeşidi içinde bazıları endokrin bozucu kimyasal maddeler olarak sınıflandırılıyor; diğer bir ifadeyle vücudumuzda hormonları taklit ederek nesiller boyu devam eden zararlara yol açabiliyor. Ot öldürücü ilaçlar olan glifosat türevleri de endokrin bozucu kimyasallar arasında.
Söz konusu kimyasal maddeler, obezite, diyabet, erken ergenlik, kısırlık, hatta kanser gibi çok sayıda hastalığa neden olabiliyor. Özellikle anne karnında başlamak üzere, bebeklik ve ilk çocukluk yıllarında maruz kalındığında etkisini uzun vadeli gösterebiliyor. Gelişim bozuklukları, zeka geriliği, ruh ve sinir hastalıkları, otizm, solunum hastalıkları, genetik hastalıklar gibi ciddi sağlık sorunları ortaya çıkarabiliyor.
Glifosat türevi ilaçlar uluslararası kuruluşlar tarafından muhtemel kanserojen olarak sınıflandırılıyor. Dünyanın farklı yerlerinde bu etken maddeyi üreten firmalar mahkeme kararıyla tazminat ödüyor.
Hem ülkemizde hem dünyada yapılan pek çok araştırmada kentsel bölgelerde kullanılan pestisit miktarının ve çeşidinin tarımsal alanlarda kullanılanlardan daha fazla olduğu ve tarımsal alanlardan daha az denetime tabi olduğu belirtiliyor. Havaya püskürtülenler solunum yoluyla direk yahut sulara ve gıda maddelerine bulaşarak insan sağlığını tehdit ediyor.
Dünya genelinde pek çok ülke glifosat türevi kimyasalların kullanımına düzenleme getiriyor. Hali hazırda pek çok ülkede tarım alanı dışında, kentsel alanlarda kullanımı yasaklanıyor. Tarım alanında kullanımlarına da sınırlama getiriliyor ve düzenli denetlemeler yapılıyor. Uluslararası çevre kuruluşları, yetkililerle işbirliği içinde 2030 yılı itibari ile hassas olarak nitelendirilen kentsel yeşil alanlarda pestisit kullanımını tamamen kaldırmayı hedefliyor.
Kentlerin gerek kamusal gerek özel alanlarında ilaçlamayla ilgilenenler için; glifosat türevi ilaçlardan daha sağlıklı, çevre dostu ve ekonomik seçenekler söz konusu:
- Kaldırımlarda veya boş arazilerde çıkan zararsız bitkileri kendi haline bırakmak, zararlı bitkileri eldivenle yolmak yahut çapalamak, makinayla biçmek gibi mekanik yollar kullanmak,
- Yararlı bitki nüfusunu artırmak ve zararlıları azaltmak için birbirini destekleyen canlı türlerini ortama katarak biyomanipülasyon yollarını kullanmak
- Mekanik ve fiziksel teknik ve aletlerle toprak örtüsü oluşturmak, buhar ve sıcak köpük uygulamaları kullanmak
tercih edilebilir.
Uzmanlar, yabani ot ilacı glifosatın, çevre ve insan sağlığına etkilerini göz önünde bulundurarak mümkünse kullanılmamasını ya da kullanılacaksa uygun zamanda, dozda ve uygun koruyucu giysilerle kullanılması gerektiğini belirtiyor.
Evrensel açıdan tüm canlı ve varlıkların sağlığını, biyolojik çeşitliliği koruyan ve sürdüren bir dönüşüm her bireyin ve kurumun gönüllü katılımıyla gerçekleşebilir.
© İzinsiz ve kaynak gösterilmeden kullanılamaz.