Yolculuk bizim inancımızda insanı terbiye eden, eğiten en önemli yöntemlerden biridir. Öyle ki büyük ibadetlerden kabul edilmiş, neticesinde sahibine cenneti vaad etmiştir, kutlu yolculuk Hac yolculuğu.
Eskiden imkânlar dâhilinde ömürde bir kere hacca ya gidilir ya da gidilemezdi. Bu sebeple mühim ve kıymetli bir hadise idi. Hacca gitmek bir milat kabul edilir, insanlar hayatlarını öncesi ve sonrası diye ikiye ayırırdı.
Hac yolculuğu uzun bir süreye yayılırdı. Niyet etmiş kişilerin gidişi de dönüşü de bir hayli renkli âdetlere sebep olurdu.
Yolculuk hazırlıkları
Hazırlıklar hemen hemen bir yıl önceden başlardı. İşlerini yoluna koyan, hali vakti iyi ve sağlığı yerinde olan kişiler, kutsal topraklara gitmeye karar verince, gerekli görevleri ve hazırlıkları yerine getirmeye başlardı.
Eş, dost ve akrabalar ziyaret edilir, niyet açıklanarak helâllik alınırdı. Kimse kutsal topraklara sırtında kul hakkı ile gitmeyi aklından bile geçirmezdi. Bu hellalik alma meselesi yola çıkacak yolcuları yoracak kadar uzun sürerdi.
İlk olarak yol boyu yanlarında taşıyacakları eşyalar için sandıkçıya sipariş verir, seyahate uygun yeşil boyalı sandık hazırlatırlardı. Yolculukta ve kutsal topraklarda giyilecek elbiselerin yanı sıra belli bir süre de olsa idare etmek için, dayanıklı yiyecekler hazırlanır, bu sandıkta muhafaza edilirdi.
Kara veya deniz yollarından hangisi uygun görülürse ona karar verilir ve temaslar başlardı. İki, üç ay gidiş, bir o kadar da geliş sürerdi. Günü geldiğinde aile yakınları, akrabalar, dost ve arkadaşlar hacı adayını dualarla selametlerlerdi.
Kara yolculukları
Haremeyn-i Şerifeyn'e her yıl farklı güzergahlardan Kahire ve Şam kervanları giderdi. Anadolu, Rumeli ve diğer yerlerden gelen hacı adayları, kervanın hareketine kadar Şam'da toplanırlardı. Şam'a kadar at, katır ve eşekle giderler, Şam'da ise deveye binerlerdi.
Şam'dan hareket edecek kervana çoğu zaman Şam valisi emirü'l- hacc tayin olunurdu. Emirü'l- hacc yönetimindeki kervan, önceden belirlenen bir tarihte Şam'dan sonraki ilk menzil olan Kubbetü'l Hacc'a doğru yola çıkar ve oradan Müzeyrib'e geçerdi.
Hacıların yolculukları sırasında karşılaştıkları en büyük zorluklardan biri, su ve erzak sıkıntısıydı. Hacıların su ihtiyaçlarını sağlamak için Üsküdar'dan itibaren Enderunlu iki sakabaşı tayin olunurdu.
Hacı adayları her türlü ihtiyaçlarını kendileri karşılamakla yükümlüydüler. Sadece, durumu kötüleşmiş hacılara kervan komutanının adamları tarafından bakılırdı. Kervanın mola verdiği konaklarda yoksullar için özel çadırlar kurulur ve ayrıca padişahın ihsanı olarak sıcak yemek sunulurdu.
Kervan, Müzeyrib'den sonra Mafrak, Ayn-ı Zarka, Ma' an, Eşmeler (Darü'l-Hacc), Tebük yolu ile Medayin-i Salih ve onun güneyindeki Ola'ya gelir ve orada bizzat Mekke emiri veya gönderdiği vekil tarafından karşılanırdı. Bu mevkiden itibaren kervan, Mekke emirinin himayesine geçerdi. Şam kervanı Üla veya Medine'de ya da daha sonra Rabig'de Mısır'dan gelen hac kervanıyla birleşirdi. Bu iki devasa kafile birlikte Mekke-i Mükerreme’ye girer, bir anda şehir tekbir ve tehlil sesleri ile dolar, adeta bambaşka bir iklim mahalli sarardı.
Hacdan dönüş
Kervanın dönüşü yaklaşınca ilk iş evin sokak kapısı yeşile boyanırdı ki, herkes hacı evine çekinmeden gelebilsin, ikramlardan nasibine düşeni alabilsin. Harem ve selamlık odaları yeşil renge boyanır, minderleri yenilenir ve yeşil kadife veya divitinle kaplanırdı. Masalara yeşil örtüler diktirilirdi, eşyalar gibi ev halkı da yeşiller giyerdi.
Hac kervanı Üsküdar’da, hacıların akrabaları, eş ve dostları ile karşılanırdı. Büyükten başlayarak kıdem sırasına göre hacılar tebrik edilir, küçükler hacıların ellerini öper, büyükler ise ellerini öpen hacının gözlerinden öperdi. Önde Hacı arkada cemaat dualar ve tekbirler eşliğinde eve gelinirdi.
Eve girip minderine oturan hacılar ağır ağır tüm renkleriyle evden ayrılıp yeniden eve dönünceye kadar büyük ikramlara vesile olan hac ibadetini ve yolculuğunu anlatmaya başlardı. Odadakilere zemzem, hurma ve hacıyağı ikram edilirdi.
Misafirlere yapılan ikramlar
Hac karşılamalarının en önemli parçası tüm konuklara sunulan yemeklerdir. İkram edilen yedi sekiz türlü yemeğin sonunda misafirlere hacı lokması da ikram edilirdi. Nihayet şerbetler ve kahvelerin içilmesinden sonra kutsal topraklardan getirilen, tespih, zemzem, kına, gümüş, yüzük, bilezik, sürme, hurma, hacıyağı gibi hediyeler konuklara ikram edilirdi.
"Hacı" olmak
Eski dönemde Hacı sıfatını almak önemli bir üst statü belirtisiydi. Hac farzını yerine getiren kişinin eşi “hacı efendinin hanımı”, kızı “hacı efendinin kerimesi”, oğlu “hacı efendizâde” olarak anılırlardı.
Hac seyahatnameleri
Yaşadıkları şehirden nadiren ayrılan eski zaman insanlarının nazarında aylarca süren bir yolculuk elbette bir ömür anlatılacak bir hatıradır. Bu konuda ecdadımız sadece anlatmakla kalmamış kitaplar da yazmıştır. Hac seyahatnamelerinin âlimlere ait olanları yanı sıra sıradan halka ait olanları da vardır.
Hac eserleri, içerik ve yazılma gayelerine göre hac el kitapları, rehber nitelikle hac seyahatnameleri, hatıra ve rapor nitelikli hac seyahatnameleri edebi hac seyahatnameleri olarak çeşitli türlerde ele alınmıştır.
Edirne'den Şam'a kadar olan konakların ele alındığı, hac yolcusu iken İstanbul, Anadolu ve Hicaz'da meydana gelen olaylar, Kâbe ve Mescid-i Harem'i tamir edenler, Kâbe'de makbul olan dualar, haccın kuralları, haccın edasında okunacak dualar, Hazreti Peygamber'in (SAS.) kabrini ziyaret etme adabı anlatılırdı bu kitaplarda. Bazı eserlerde Osmanlı hac kervanı hakkında ilginç ve aydınlatıcı bilgiler verilir, hacılara birtakım tavsiyelerde de bulunulurdu. Buralarda, hacılara sağlıklarını korumaları, uygun bir yol arkadaşı bulmaları, yeterli miktarda paraya sahip olmaları ve arkadaşlarına cömert davranmaları, kavga etmemeleri öğütlenirdi. Ayrıca eserde, hac yol güzergahı, güzergahlar üzerindeki kısa mesafeli alternatif yolların yanı sıra Osmanlı hac kervanının düzenine, emniyetinin sağlanmasına masına, alışkanlıkları ve diğer özelliklerine dair bilgiler de verilirdi.
Hac hizmetlerine dair vakıflar
Hac hizmetleri de dikkate değer bir konudur. Kervanların güvenliği için sadece idarî tedbirler almakla yetinilmemiş, vakıflar marifetiyle meseleye kalıcı çözüm bulunmaya çalışılmıştır. Bir vakıf medeniyeti kurmuş ecdadımızın hacca kayıtsız kalması beklenilemez elbette. Bu vakıflar arasında konaklama yerlerinin inşası, ulaşımda kullanılan deve ve su tedariki için kurulan vakıflar en dikkat çekenleridir. Elbette tarihe adını yazdırmış su yolları da bunların başında gelir.
Rasulullah Efendimiz (SAS.) zamanında bir kısım sahabenin, iri parçalar halinde öğütülen buğday ile arpayı et ve hurma katarak pişirdikleri yemeğin adına Deşişe denilirmiş. Medine’de yıllar içinde Medîne fukarâsı için bir sadaka olarak pişirilen ve dağıtılan Deşişe yemeği daha sonraları müesseseleşmiş, bir vakıf halini almış ve "Deşîşe-i Rasûlüllah" adıyla anılmaya başlanmıştır. Sonraları Haremeyn'e sevk edilecek erzağın temin edildiği arazi vakıflara da Deşîşe Vakıfları adı verilmiş.
Haremeyn vakıfları içerisinde fakire ayrılan bölüm oldukça dikkate değer düzeydedir. Bazı vakıflar, vakfiyelerinde, Haremeyn için yapmış oldukları hayrın harcama yerini, idâre şeklini ayrıntılı anlatmışlar, bazıları da sadece Haremeyn fukarâsına, Mekke ve Medîne'de yaşayan fukarâya veya Haremeyn ahalisine gibi genel ifadeler kullanmışlardır. Nakdî yardımın bir kısmı “altın ve para gibi kıymetli eşyaların konulduğu kese” anlamına gelen surrelerle İstanbul'dan Mekke ve Medine'ye gönderilmiştir.
Üsküdar’dan uğurlanan bu hac kervanına da "surre alayı" denilmiştir.