İlke ve Değerlerinden Ödün Vermeden
Özgür Yayın Platformu Olarak Kalsın Diye
Öğle13:07 İkindi16:56 Akşam20:03 Yatsı21:34 İmsak04:22 Güneş05:59 İşrak06:39
Hava - Hava durumuParçalı Bulutlu 18°C Nem %60
Türkçe
18 Şevval 1445 27 Nisan 2024 Cumartesi
18 Şevval 1445
İşrak
06:39
Öğle
13:07
İkindi
16:56
Akşam
20:03
Yatsı
21:34
İmsak
04:22
Güneş
05:59
Giriş Yap

­HZ. HÛD (AS.)

29.02.2024    |

Yeryüzünde yeni bir millet göründü; Âd.Tufanda kurtulanlar soyundandı. Yurtları Ahkâf’dı. ( Ahkâf 46/21 )

Ahkâf; Yemen ile Umman arasında bir topraktı. Evleri kat kattı. Muhteşem sarayları, oğulları, malları, davarları vardı. (Şuarâ 26/128-129, 132-134)

Etrafı bağlar bahçeler sarmıştı. (Şuarâ 26/134 ) Ahkâf, “İrem” diye ün almıştı. İnsanları boy ve kuvvetçe üstün yaratılmıştı. Geçen zaman, eldeki servetü saman, her türlü imkân, Âd Milletinin büyüklenmesine sebep olmuştu. Büyüklendikçe büyüklendiler. Büyük kim, bilemediler.

Kur’ân’da şöyle nitelendirildiler: “Âd milleti yeryüzünde haksız yere büyüklük taslamış, “Bizden daha kuvvetli kim vardır?” demişti. Allah’ın kendilerinden daha kuvvetli oldu ğunu görmüyorlardı değil mi? Ayetlerimizi bile bile inkâr ediyorlardı.” (Fussilet 41/15)

Büyüklenmek

Büyüklük taslamak, hakkı inkâr etmekti. Hak olan Allah’ı tanımazdan gelmekti. Putları ilâh bilmekti. Putçuluk, içine düştükleri en büyük illetti. İşleri; kuvvetliyi haklı, güçsüzü haksız görmekti. Büyüklenen haksızlık edendi. Zulmü kendine hak bilendi. Âd Milleti de bu cinstendi.

Haksızlıkları şiddetlendikçe şiddetlendi. İnsanlar Âd milletinin zulmüyle yıllar yılı inledi. Çünkü onlar zorbaydılar. Zorbaların emrindeydiler. Halkı, haklı–haksız demeden dövüp öldürmekteydiler.  

Allah, Hûd’u (As.) peygamber olarak gönderdi. Soyca onlarla kardeşti. Milletine ilk kez şöyle dedi: “Allah’a karşı gelmekten sakınmaz mısınız? Doğrusu ben size gönderilmiş, güvenilir bir peygamberim; Allah’dan sakının ve bana itaat edin.” (Şuara 26/123-126)

Hûd (As.) peygamberliğini böyle duyurdu, devamla şöyle buyurdu: “Ey Kavmim! Allah’a itaat edin. Sizin O’ndan başka ilâhınız yoktur.” (Araf 7/65, Hud 11/50)

“Sizin O’na ortak koşmanız, ancak bir yalan ve iftiradır.”

“Hâlâ korkmayacak mısınız?” ( Hud 11/50)

Hûd (As.) milletini Allah’ı bir tanımaya ve O’na ibadet etmeye davet etti. Bu Hûd’un (As.) davetinde ikinci kademe idi. Acaba karşılık ister miydi? Niyeti neydi? Dedi: “Ey Kavmim! Buna karşılık sizden bir ücret istemiyorum. Benim ücretim ancak beni Yaratan’a aittir. Akletmez misiniz?” (Hud 11/51)

Aklın Görevi

Akıl, varlıklar içinde sadece insana verilmişti. İnsan aklıyla düşünecek, ibret alacaktı. Aklı kendisine ışık olacaktı. Hûd (As.) onların aklına konuştu. Sorular sordu.

“Siz her yüksek yere koca bir bina kurup, boş şeyle mi uğraşırsınız? Temelli kalacağınızı umarak, sağlam yapılar mı edinirsiniz? Yakaladığınızı zorbaca mı yakalarsınız? Artık Allah’dan sakının ve bana itaat edin. Bildiğiniz şeyleri size ve renden sakının: Davarları, oğulları, bahçeleri ve akar suları size O vermiştir. Doğrusu hakkınızda büyük günün azabından korkuyorum.” ( Şuarâ 26/128-135)

Azgın, şaşkındı. Şaşkın aklını kullanamayandı. Doğruyu–eğriyi tanıyamayandı. Âd milleti de Hûd’un (As.) ibretli sözlerini anlayamadı, kavrayamadı.

Âd Milletinin inkârcı ileri gelenleri; “Biz senin beyinsiz olduğunu görüyor ve seni yalancılardan sanıyoruz” dediler.” (A’raf 7/66)

Peygamber Allah elçisiydi. Beyinsizlik de neydi? Söylenecek şey miydi? Bu, olsa olsa söyleyenlerin niteliğiydi. Peygambere “beyinsiz” ve “yalancı” demek; şaşkınlık ve çılgınlıkta zirveydi.

Hûd (As.) şöyle cevap verdi: “Ey Kavmim! Ben beyinsiz değilim. Âlemlerin Rabbinin peygamberiyim. Size Rabbimin sözlerini bildiriyorum. Ben sizin için güvenilir bir öğütçüyüm. Sizi uyarmak üzere, aranızdan bir adamın vasıtasıyla Rabbinizden bir haber gelmesine mi şaşıyorsunuz? Allah’ın sizi Nuh’un milleti yerine getirdiğini ve vücutça da onlardan üstün kıldığını hatırlayın, başarıya erişebilmeniz için Allah’ın nimetlerini anın.”

(A’raf 7/67-69 )

Beyinsizlik ve yalancılık ithamına karşı Hûd (As.); Allah’ın elçisi olduğunu ve gayesini açıklayarak cevap verdi. İthama uğramak değil, dava önemliydi. Önemli olanı seçti. Hûd’un (As.) bu cevabında ne derin bir anlam ve tatlı bir rahmet ve davet havası vardı… Ama onu iz’an sahipleri anlardı. Onlar anlayamadılar. Hûd’un (As.) bu davetini şöyle karşıladılar: “İster öğüt ver, ister öğüt verenlerden olma, bizce birdir. Bu durumumuz öncekilerin âdetidir. ”( Şuarâ 26/136-137)

 Bu ne kabalıktı? Ne katılıktı? Peygamber öğüdü nasıl kabul edilmezdi? Onlar bu katılıklarını öncekilere yüklemek istediler. Hûd’un (As.) kişiliğinde asılsız bir gerekçe gösterdiler.

“Bir kısım tanrılarımız seni çarpmıştır, demekten başka bir sözümüz yoktur sana” dediler. (Hûd 11/54)

Tanrı dedikleri putlardı. Putları yapan, insanlardı. “Şu put şunu, bu put bunu yapar” diyen de onlardı. Putların gücü mü vardı? “Hepsi bir araya gelse bir sinek bile yaratamazlardı. Sinek tepelerine konsa kovamazlardı. Konuşamazlardı. Kimseye ne bir zarar ne bir fayda veremezlerdi.”

Putlar Allah elçisini nasıl çarpardı? Putçuların temelde ve neticede tutarsız olan bu sözlerini Hûd (As.), peygamber celâdetiyle şöyle karşıladı:

“İşte ben Allah’ı şahid tutuyorum. Siz de şahid olun ki, ben Allah’dan başka, O’na koştuğunuz ortakların hiç birisini tanımıyorum. Onlardan uzağım. Artık hepiniz toplanın. Bana istediğiniz tuzağı kurun, sonra bir an bile müsaade etmeyin. Ben ancak, benim de sizin de Rabbiniz olan Allah’a güvenirim. Hiçbir canlı yoktur ki idare ve tasarrufunu o tutmasın. Rabbim elbette doğru yoldadır. Eğer yüz çevirirseniz, haberiniz olsun, ben size, benimle gönderileni bildirdim. Rabbim sizden başka bir milleti sizin yerinize getirebilir, O’na bir şey de yapamazsınız. Doğrusu Rabbim her şeyi gözeten ve koruyandır.” (Hûd 11/54-57 )

Hûd’un (As.) gayreti Allah adına, hidayetleri için; onların direnişleri putlar namına sapkınlık içindi. Hûd (As.) onları kurtarmaya, onlar Hûd’u (As.) putlara saygılar sunmaya çağırdı. Hûd (As.) bu son noktada açık gerçeği sertçe bir kez daha duyurdu; onlar da bunun karşısında şu istekte bulundu; “Ey Hûd! Sen bize bir belge (mucize) getirmeden, senin sözünden ötürü ilâhlarımızı terk etmeyiz ve sana inanmayız.” (Hûd 11/53 )

Hûd’un (As.) bildirdiklerinin tümü ayrı ayrı birer mucize niteliğindeydi. Akıllarına hitab ediyor, gerçek deliller gösteriyordu. Şimdi istenen neydi? Şimdiye kadar gelen gerçekleri görmezden gelmek değil miydi?

Âd milleti Hûd’a (As.) inanmadı; hak davetini kabul etmedi, yalanladı. Göz ve gönülleri batıla takılı olduğu için, Hûd (As.) karşısında hırçınlaştılar. Korkularından korkusuzlaştılar. “Bize, bizi ilâhlarımızdan alıkoymak için mi geldin? Doğru sözlüler den isen, bizi tehdit ettiğin şeyi başımıza getir.” (Ahkâf 46/22 )

“Bize Yalnız Allah’a kulluk etmemizi, babalarımızın taptıklarını bırakmamızı söylemek için mi geldin? Doğru sözlülerden isen, haydi bizi tehdit ettiğin azaba uğrat.” (A’raf 7/70)

Âd milleti açıkça azap istemişti. Mücadelede bu, son merhaleydi. Nuh’un (As.) oğlunun dağa bakıp “boğulmaktan beni kurtarır” demesine eş; bunlar da sosyal, siyasî ve iktisadî üstünlüklerine gururlanıp azabın kendilerine ulaşamayacağını sanmışlardı. “Biz azaba uğratılacak da değiliz! dediler.” (Şuarâ 26/138 )

Dünyada yaşamayı kendi isteklerine bağlı sanmışlardı. Hûd (As.) azap isteklerine şöyle karşılık verdi: “Doğrusu azabın ne zaman geleceğini Allah bilir. Ben size benimle gönderileni tebliğ ediyorum. Fakat sizin câhil bir millet olduğunuzu görüyorum.” (Ahkâf 46/23)

“Hiç şüphesiz Rabbinizin azap ve gazabını hak ettiniz. Allah’ın hiçbir delil indirmediği ve isimlerini kendinizin ve atalarınızın koyduğu putlar hakkında mı benimle tartışıyorsunuz? Bekleyin. Doğrusu ben de sizinle beraber bekleyenlerdenim.” (A’raf 7/71)

Helâk

Hûd’un (As.) tevhid mücadelesi bu noktada düğümlendi. Beklemek!.. Neyi bekliyorlardı? Allah’ın azabını... Onlar istemiş, Hûd (As.) da bekleyin, demişti. Çok sürmedi. Azabın belirtileri kendisini gösterdi. Akan pınarları kurudu. Yeşillikler sarardı, soldu. Ünlü İrem bağları yok oldu. Hayvanlar susuzluktan öldü. Kuraklık ortalığı kastı kavurdu. O yiğit yapılı insanlar bir yudum suya, bir dilim ekmeğe muhtaç oldu. Peygamber çağrısı onları bir kez daha buldu.

Hûd (As.) şöyle konuştu: “Ey Kavmim! Rabbinizden mağfiret dileyin. Sonra O’na tevbe edin ki, size gökten bol bol yağmur göndersin, kuvvetinize kuvvet katsın; yüz çevirip de suçlu olmayın.” (Hûd 11/52)

Bu çağrı da kâr etmedi. Onları uyarmaya yetmedi. Azgın millet, putları Allah’a değişmedi. Beklediler... Gözetlediler. Her zaman yağmur getiren bulutların geldiği yönde bir bulut gördüler. Sevindiler. “O korkutuldukları azabı, vadilerine doğru gelen bir bulut halinde görünce; “Bu ufukta beliren bulut bize yağmur yağdıracak” dediler. Hûd (As.); “Hayır o, acele beklediğiniz şeydir. Can yakıcı azap veren bir rüzgârdır. Rabbinin buyruğu ile her şeyi yok eder” dedi. “Bunun üzerine; evlerinin harabelerinden başka bir şey görünmez oldu. (Ahkâf 46/24-25)

 Böylece Âd milleti cezasını buldu. Allah şöyle buyurdu:

“Biz suçlu milleti işte böyle cezalandırırız.” (Ahkâf 46/25)

Âd Milletinin helâki nasıl olmuştu? Hûd ve inananları nasıl kurtulmuştu? Nuh milletini su boğmuştu. Âd milletini de yel almıştı.

Yel (rüzgâr), nasıl bir yeldi? Kaç gün esti? Kur’ân’da şöyle kesinleşti: “Biz uğursuzluğu devamlı bir günde Âd Milletinin üzerine kökü kurutan şiddetli bir rüzgâr gönderdik. Öyle ki, insanları kökünden sökülmüş hurma kütükleri gibi söküp atıyordu. Benim uyarmam ve azabım nasılmış?”  (Kamer 54/19-21)

“Rezillik azabını onlara dünya hayatında tattırmak için o uğursuz günlerde üzerlerine kavurucu bir rüzgâr gönderdik. Ahiret azabı ise daha çok alçaltıcıdır ve onlar yardım da göremezler.” (Fussilet 41/16)

“Âd Milletinde de ibretler vardır. Hani onların üzerine o kökü kuru tan rüzgârı göndermiştik. Öyle bir rüzgâr ki, uğradığı bir şeyi bırakmıyor, mutlaka onu kül gibi savurup atıyordu.” (Zâriyat 51/41-42)

“Âd Milleti de kasıp kavuran şiddetli bir rüzgâr ile yok edildi. Allah o şiddetli rüzgârı üzerlerine yedi gece sekiz gün estirdi. Halkın kökünden çıkarılmış hurma kütükleri gibi yere yıkıldıklarını görürsün! Şimdi onlardan bir geri kalan görüyor musun?” (Hakka 69/6-8)

“Ayetlerimiz yalanlayarak iman etmemiş olanların kökünü kestik.” (A’raf 7/72)

İmansızlar son ferdine kadar bitmişti. Rüzgâr onları helâk etmiş, kütük doğrarcasına biçmişti. Âd Milleti dünyada ve ahirette ilâhî rahmetten uzak düşmüştü. (Hud 11/60)

 Hûd (As.) ve inananlara ne olmuştu?

Onlar rahmeti ve necatı bulmuştu.

“Hûd’u ve beraberindeki iman edenleri rahmetimizle kurtardık.” ( A’rad 7/72)

“Helâk emrimiz gelince, bizden bir rahmet olarak Hûd ve beraberin deki mü’minleri kurtardık. Hem onları çok ağır bir azabdan kurtardık.” (Hud 11/58)

 İnanan kurtulur, inanmayan cezasını bulurdu. İlâhî kanun buydu. Âd Milleti de inanmadı, cezasını buldu. Sonrakilere ibret oldu.

 Sallallahu aleyhi ve sellem

­

 

Kabe
Canlı Yayın
Şuan canlı Yayın
Anadolu İrfanı
AKRA CANLI
 / 
close icon close icon
AKRA CANLI
Anadolu İrfanı
Anadolu İrfanı Add Icon volume up
 / 
Canlı Yayın
fast rewind
fast forward
Playlist
Bu özelliği kullanabilmek için üye girişi yapmanız gerekmektedir
  
Fikrini Paylaş
TAAHHÜTNAME

Hazırlamış olduğum ve sitenize gönderdiğim/ teslim ettiğim, tamamen orjinal ve bana ait olan, projemin/görüntü veya kaydımın, AKRA MEDİA tarafından kendisine ait kablolu/karasal/uydu, şifreli/şifresiz, free/paralı TV, video, DVD, VCD,VHS ,radyo, kaset, sinema ve sair mevcut yada ortaya çıkacak her türlü İşaret, ses ve /veya görüntü nakline yarayan araçlarla umuma iletim hakkı ve tüm internet siteleri ve sosyal medya platformlarında yayınlamasına, çoğaltma hakkı, yayma hakkı, işleme hakkı ve temsil hakkının kullanılmasına süresiz olarak müsaade ediyorum.

Projemin/görüntü veya kaydımın, bant, CD, VCD, DVD, GSM, MP3 Player, dijital kayıt vb. tüm yollarla kayıt, çoğaltma ve dağıtım haklarını, bilişim veya iletişim ortamında görüntülenmesini, iletilmesini, okunmasını, izlenmesini, dinlenmesini vb. interaktif veya normal CD, VCD, DVD, GSM, MP3 Player vb. şekilde basılarak veya ses kayıtlarının metin haline getirilip kitap olarak piyasaya sunulmasını sağlayacak her türlü materyal üzerine kaydı ile çoğaltılması, kullanılması, işlenmesi, yeniden ve genişletilmiş şekilde sesli, yazılı ya da görüntülü yayın haklarını, bu suretle de çoğaltılarak kullanılması, dağıtılması, pazarlanması vb. fikri, mali ve manevi haklarımın tamamını, programda gerekli görülen değişiklikleri yapma haklarımı bila bedel olacak şekilde, AKRA.MEDİA sitesine ve bu site'nin yetkilisi ve sahiplerine devir ve temlik ettiğimi, beyan, kabul ve taahhüt ederim.

Şehir Seçin
Close