Semud ve Sâlih
Zaman tekerleği döndü. Hıcr’de bir medeniyet görüldü. Hıcr, Şam ile Hicaz arasında bir yurttu. Burada yaşayan milletin adı Semud’du. “Eshâbu’l–Hıcr” onlara bir başka ündü. (Hicr 15/80-81)
Semud Milleti, kayaları oymuş, tepelere saraylar koymuştu. Ovalara inmiş, köşkler dizmişti. Taş oymacılığı aralarında yürütülen en sanatlı işti.( Şuarâ 26/146-152)
Semud Milleti de putçu idi. Şirk içindeydi. Putlara tapardı. Allah’a eş koşardı. Kendi soyundan olmayanlara hor bakardı. Bunlar da her sapık millet gibi vurguncu, soyguncu, yol kesici idi.
Taş oymacılığı, Semud Milletinin zamanına göre ileri bir sanata sahip güçlü bir toplum olduğuna delildi. Ancak îmansızlık, bu sağlam toplum yapısında açılmış öldürücü bir delikti. Ahlâkî durum delik deşikti. Aslın da o medeniyet sağlam inançlı, üstün ahlâklı insanlar isterdi. Semud Milletinde azgınlık ve ahlâksızlığın önü alınmazsa, durum kötüye giderdi, gitmekteydi. Görünüşte ihtişamlı olan Semud Medeniyeti içten içe çökmekteydi. Çöküntünün sebebi, merkezdeydi. Allah derdin dermanını verirdi. İmansızlık illetinin ilacı, vahiydi. İmansızların hekim–i hâzık’ı peygamberdi.
Semud Milletinin peygamberi Sâlih’ti.(A’raf 7/73, Hud 11/66, Neml 27/45)
Sâlih, soyca Semud’dandı. Milleti arasında güvenilir bir insandı. Gelecekte kendisinden çok şeyler beklenen bir yaratılıştaydı. ( Hud 11/62)
Semud Milleti, Sâlih’i, dürüstlüğü, iyiliği ve kabiliyeti ile severdi, başa geçirmek isterdi. Fakat Allah Sâlih’e Peygamberlik verdi. ( Neml 27/45)
Hz. Salih’in Mücadelesi
Sâlih (As.), Semud Milletine şöyle seslendi: “Gerçekten ben size gönderilen güvenilir bir peygamberim. Artık Allah’tan korkun. Bana itaat edin. Buna karşılık ben sizden bir ücret istemiyorum. Benim ücretim ancak âlemlerin Rabbine aittir.” ( Şuarâ 26/143-145)
Bu; ilk davet, ilk ilândı. Arkasında Allah’a ibadet çağrısı vardı. Sâlih (As.) da öyle yaptı. “Ey Kavmim! Allah’a ibadet edin. O’ndan başka ilâhınız yoktur. Sizi yaratıp orayı imar etmenizi dileyen O’dur. Öyleyse O’ndan mağfiret dileyin. Sonra da O’na tevbe edin. Doğrusu Rabbim size yakın ve duaları kabul edendir. Allah’a ibadet edin! O’ndan başka ilâhınız yoktur.” (Hud 11/63)
İbadet
İbadet; Kulu Allah’a bağlayan, O’ndan ayırmayan mânevî ilgi... İbadet; varlıkların yaratılış sebebi... İbadet; insanın iliklerine işlemiş en kudsî, en büyük, en vazgeçilmez hissi.. İnsan, bu ihtiyacını hak ölçülerle karşıladığı zaman Allah’a kul olur, Hak ölçüsünü ölçü almazsa insan, sapıtır. Semud Milleti de ölçüsüzlük içine düşmüş, Allah’ı unutmuş, putçu olmuştu. Zihinleri gibi ülkeleri de putlarla dolmuştu.
Allah’a ibadet etmeyenin, ibadeti küçük görenin, ibadet ihtiyacını karşılamak için küçüklüklerin en sefiline düştüğü çok olmuştu; çok görülmüştü. Semud da bu inançsızlık sefâleti içine düşmüştü.
Milletin Hz. Sâlih’den Beklediği
Semud Milleti, Sâlih’in (As.) Allah’a ibadet davetine ilgisiz kaldı. Onları bir düşüncedir aldı: Buldukları umdukları değildi. Semud Milleti Sâlih’e (As.) şöyle karşılık verdi: “–Ey Sâlih! Sen bundan önce aramızda kendisinden iyilik beklenen bir kimse idin. Şimdi babalarımızın taptıklarına tapmaktan bizi men mi ediyorsun? Doğrusu bizi çağırdığın şeyden şüphe ve endişe içerisindeyiz.” (Hûd 11/62 )
Sâlih (a.s.) iyi idi. Gerçekten iyiydi. Adı üzerindeydi; sâlihti. Bunu milleti de bilirdi. Hastayı ziyarete gider, zayıfa yardım ederdi. Yoksulu gözetir, hayır işlerdi. Milleti Sâlih’i (As.) iyi bilirdi. Ancak onun iyiliğini putlara hizmette görmek isterlerdi. Umduğunu bulamayan insan; bildiğinde şüpheye düşerdi. Sâlih (As.) böyle bir düşünce ile karşı karşıya geldi. Şöyle dedi; “–Ey Kavmim! Eğer ben Rabbimden gelen apaçık bir mûcize üzerinde isem ve O; kendinden bana bir peygamberlik vermişse; buna ne dersiniz? Ben Allah’a isyan ettiğim takdirde, beni O’ndan kim kurtarabilir? Demek ki siz bana zarar vermekten başka bir şey yapmayacaksınız.” ( Hûd 11/63 )
İtham
Akıl âciz kaldığı noktada ithama yönelirdi. İtham ve ta’riz biraz da peygamberlerin ilk nasibi idi. Kaide yürürlükte kaldı. Semud Milleti Sâlih’i (As.) ithama daldı. “–Sen şüphesiz büyülenmişin birisin. Bizim gibi bir insandan başka bir şey değilsin”. (Şuara 26/153-154)
Sâlih’in (As.) yüzüne karşı “büyülenmişsin” diyenler aralarında şöyle söylendiler:
“İçimizden bu insana mı uyacağız? O zaman biz, sapıklık ve delilik etmiş oluruz. Kitap, aramızda ona mı verilmiş? Hayır, o pek yalancı ve şımarığın biridir.” (Kâmer 54/24-25)
Büyülenmiş, yalancı, şımarık!..
Sâlih bir peygambere böyle dedi, Semud denen sapık!.. İthamın şiddeti, gerektirdi ilâhî tehdidi; “Yarın kimin pek yalancı ve şımarık olduğunu bileceklerdir.” (Kâmer 54/26)
Tehdidin şiddeti, Semud idarecilerini Sâlih’den (As.) mü’minlere çevirdi. Azgın idareciler, Sâlih’e (As.) inanan mü’minlere şöyle dedi: “–Sâlih’in, Rabbi tarafından gönderilmiş bir peygamber olduğunu gerçekten biliyor musunuz?” (A’raf 7/75)
Mü’min
Mü’min; inanan, inancını savunandı. Allah’ına, Peygamberine bağlı olandı. İnsanlığı ve kurtuluşu bu bağlılıkta bulandı. Peygamberi her sözünde doğrulayandı. Mü’minler, azgın Semud idarecilerine; “Biz, onunla gönderilen her şeye iman edenleriz” dediler.” (A’raf 7/75 )
Mü’minin imanı aşılmaz duvar; açık nokta bulamadılar, inatlaştılar. Sinsice girmek istedikleri yere, küfür topuyla ateş açtılar: “Sizin inandığınızı biz inkâr ediyoruz” dediler.” (A’raf 7/76)
İmanın sağlamlığı karşısında, küfrün katılığı ne kadar çirkindi!.. Sâlih’de (As.) halka seslendi, şöyle dedi:
“–Yeryüzünü ıslah etmeyip bozgunculuk yapan beyinsizlerin emirlerine itaat etmeyin.” (Şuarâ 26/151-152)
Semud yöneticilerine bir şey gerekliydi: İbret!.. Sâlih’de (As.) bunu yaptı. Geçmişi hatırlattı. “–Allah’ın sizi Âd Milleti yerine getirdiğini; ovalarında köşkler kurup, dağlarında kayadan evler yonttuğunuz yeryüzünde yerleştirdiğini hatırlayın. Allah’ın nimetlerini anın! Yeryüzünde bozgunculuk yaparak karışıklık çıkarmayın! Siz buradaki nimetler içerisinde emin olarak bırakılacak mısınız? Bağların ve pınarların içinde, ekinlerin ve meyvesi yumuşak, hoş hurma ağaçlarının içinde... Dağlardan neş’e ve zevkle evler oyar mısınız? Artık Allah’tan korkun ve bana itaat edin!” (A’raf 7/74; Şuarâ 26/146-150)
Semud Milleti, Sâlih’in (As.) hatırlattıklarından hoşlanmadı, uyanmadı, ibret almadı. Davetinin doğruluğuna inanmadı. Mûcize arzuladı. “Eğer doğru söyleyenlerdensen bize bir mûcize getir!” dediler.” (Şuarâ 26/146-150)
Kayanın Doğurduğu Deve
Mûcize, Peygamberlerin peygamberlik belgesiydi. Olağan üstü bir şeydi. Akıl kavrayamazdı. İnsanlar yapamazdı. Ancak Allah’ın dilemesiyle ya istek ya da peygamberin lüzum görmesi üzerine gösterilirdi. Peygamber olmayanlar mûcize gösteremezdi. Mûcize, istek üzerine gösterilirse, isteyenlerin inanması gerekirdi. İnanılmazsa sonunda azap gelirdi. Bu gerçeği Allah şöyle belirtti. “Doğrusu onları denemek üzere dişi deveyi gönderen biziz. Sâlih’e şöyle demiştik:
Onları gözetle ve sabret!” (Kamer 54/27)
İstedikleri mûcize geldi. Kayadan çıkan bir dişi deveydi. Şaştılar. Sâlih’i âciz bırakmak istemişlerdi; âciz kaldılar. Allah’ın sonsuz kudretinin eseri deve, inanmalarına yetmedi.
Sâlih (As.) onlara şöyle dedi; “Ey Kavmim! Bu, size bir mûcize olarak Allah’ın devesidir. Bırakın onu, Allah’ın toprağında otlasın; ona fenalık etmeyin, yoksa siz hemen azaba uğrarsınız.” (Hûd 11/64; A’raf 7/73)
Mûcize canlıydı, devamlıydı. Göz önünde yaşamaktaydı. Meralarda otlamaktaydı. Sürüler kendisinden korkar kaçardı. Susadı mı suyun hepsini yutardı. Semud Milleti bu halden bîzardı.
Suyun kullanılması Allah tarafından şöylece esasa bağlandı: “Hem onlara haber ver ki, su aralarında nöbetledir. Herkes su nöbetinde hazır bulunmuş olsun.” (Kâmer 54/28 )
Sâlih (As.) Allah’ın bu emrini Semud Milletine şöyle duyurdu: “–İşte mûcize, bu devedir. Kuyudan su içmek hakkı belirli bir gün onun ve belirli bir gün de sizindir. Sakın ona bir kötülük yapmayın. Yoksa sizi büyük bir günün azabı yakalar.” (Şuarâ 26/155-156; Şems 91/13)
Semud yurdunda su sıkıntısı vardı. Su aslında azdı. Mûcize deve de suyun yarısını aldı; suya ortaklandı. Sapık yöneticiler toplandı, karara vardı; Sâlih’i (As.) öldürecekler, inananları yok edecekler, deveyi keseceklerdi. Güçlerini deneyeceklerdi.
Durum gergindi, tehlikeliydi. Öldürme plânını hazırlayan dokuz azgın kişiydi. “O şehirde yeryüzünde bozgunculuk yapan, düzeltmeye uğraşmayan dokuz kişi vardı. Biz gece ona ve ailesine baskın verelim. Sonra da onun dostuna, “Ailesinin yok edilişinde bulunmadık, şüphesiz biz doğru söylüyoruz diyelim, diye aralarında Allah’a yemin ettiler.
Onlar bir düzen kurdular. Biz fark ettirmeden düzenlerini bozduk. Düzenlerinin sonunun nasıl olduğuna bir bak.” (Neml 27/48-51) Sâlih’i (As.) öldüremediler, amaçlarına eremediler. Mü’minlere zarar veremediler. Fakat deveyi kestiler.
Devenin Ölümü Milletin Sonu
“Devenin ayaklarını keserek öldürdüler.” (Hûd 11/65. Bk. A’raf 7/77; Kamer 54/29; Şems 91/14)
“Pişman oldular.” (Şuarâ 26/157)
Yasağı çiğnediler. Küfürlerine boyun eğdiler. Bir an düşündüler. Çıkış yolu bulamadılar. İmana eremediler. Sâlih’e (As.) küstahça dediler: “–Ey Sâlih! Eğer sen, peygambersen, bizi tehdit ettiğin azaba uğrat bakalım.” (A’raf 7/77)
Azap istemek, şaşkınlıkta son kerte idi. Onunla yüz yüze gelmek demekti. Sâlih (As.) şöyle cevap verdi: “–Yurdunuzda üç gün daha kalın. Bu yalanlanmayacak bir sözdür.” (Hûd 11/65)
Üç gün mühlet!.. Sâlih’de (As.) onlardan yüz çevirdi ve: “Ey Kavmim! Andolsun ki ben size Rabbimin sözünü bildirmiş, öğüt vermiştim. Fakat siz öğüt verenleri sevmiyorsunuz, dedi.” (A’raf 7/79)
“Sabaha karşı çığlık onları yakalayıverdi. Yaptıkları kendilerine bir fâide vermedi. ( Hicr 15/83-84)
Çünkü biz onların üzerine korkunç bir ses gönderdik! Hayvan ağılına konan kuru çalı–çırpı ve otlar gibi oldular.” (Kamer 54/31)
Bunları şiddetli bir sarsıntı yakaladı. Evlerinde çöküp mahvoldular. (A’raf 7/78. Bk. Hûd 11/65, Şuarâ 26/158)
Sanki orada hiç yaşamamışlardı. Bilin ki, Semud Milleti Rabbini inkâr etmişti. Bilin ki, Semud Milleti, Allah’ın rahmetinden uzaklaştı. ( H’ud 11/68)
Semud Milletine doğru yolu göstermiştik. Ama onlar körlüğü, doğru yoldan gitmeye tercih ettiler. Kazandıklarının karşılığı olarak onları alçaltıcı azabın yıldırımı çarptı. ( Fussilet 41/17)
Benim azabım ve uyarmam nasılmış?” ( Kamer 54/30)
Evet, Semud Milletini bir çığlık aldı götürdü.. Fakat Sâlih’e (As.) inananlar ne olmuştu? Onlar kurtulmuştu. Selâmeti bulmuştu. “Buyruğumuz gelince Sâlih’i ve beraberindeki inananları katımızdan bir rahmet olarak o günün rezilliğinden kurtardık. Doğrusu Rabbin pek kuvvetli ve güçlüdür.” (Hûd 11/66)
“Semud Milletinden geride kalan şuydu: “Çökmüş bulunan evler.” ( Neml 27/52)
Ve alınacak bir serî dersler, ibretler!..
Sallallahu aleyhi ve sellem