Yusuf (As.) henüz küçüktü. Bu rüyayı görmüştü. Rüyanın manası büyüktü. Yusuf (As.) Ya’kub’un gözünde bu sebepten bir kat daha büyüdü.
Yusuf’unun (As.) Kur’ân’da yer alan nitelikleri şuydu; Tam ihlaslıydı. (Yusuf 12/24) İlim ve hikmet sahibiydi. (Yusuf 12/22) Güzel bir yaratılışa mâlikti. (Yusuf 12/32) Rüya yorumlamasını bilirdi. (Yusuf 12/21) Mülk ve saltanata ermişti. (Yusuf 12/56)
Hayat hikâyesi Kur’ân’da; “Ahsenü’l–kasas = Kıssaların en güzeli” ünvanını almıştı. (Yusuf 12/3)
Yusuf (As.) da kendisine peygamberlik verilen, vahiy indirilenlerdendi. (Enam 6/84, Yusuf 12/15, Mü’min 40/34)
Kardeş İhaneti
Ya’kub (As.) oğulları içinde en çok Yusuf’u (As.) severdi. Vaktinin büyük kısmını ona verirdi. Çünkü onun peygamber olacağını bilirdi. Bu sevgi kardeşlerine ağır geldi. Onları kötülüğe sevk etti. Onların kötü düşüncelerini Kur’ân, şöyle belirtti: “Kardeşleri;
–Biz bir birimize bağlı bir topluluk olduğumuz halde, babamız Yusuf’u ve kardeşini daha çok seviyor. Doğrusu babamız apaçık bir yanılma içindedir. –Yusuf’u öldürün veya onu bir yere bırakın ki, babanız size kalsın. Ondan sonra iyi kimseler olursunuz.” (Yusuf 12/8-9)
Baba sevgisi; her çocuğun muhtaç olduğu şeydi... Ya’kub’un (As.) çocukları bunu isteklerince bulamıyorlardı. Ya’kub (As.) ise, oğullarına gizli kendine açık sebeplerden dolayı Yusuf’un (As.) üzerine fazla düşmekteydi, adeta titremekteydi. Bu görünüş farkı, kardeşleri kıskançlığa sürükledi. Kıskançlık ihanet plânları düzenletti. Sebep, babaları katında sevimli hale gelmekti.. İstek güzeldi. Ancak plân pek zâlimce idi. Yusuf’u (As.) öldürecekler miydi yoksa uzaklara sürecekler miydi? “İçlerinden biri; –Yusuf’u öldürmeyin. Onu bir kuyunun dibine bırakın. Böyle yapar sanız; yolculardan onu bulup alan olur, dedi.” (Yusuf 12/10)
Karar verildi. Ya’kub’un yanına gidildi. “–Ey babamız, Yusuf’un iyiliğini istediğimiz halde niçin bize emniyet etmiyorsun? Yarın onu bizimle birlikte gönder de gezsin, oynasın. Biz onu koruruz. dediler. Ya’kub; –Onu götürmeniz cidden beni üzer. Siz farkına varmadan onu kurdun yemesinden korkarım, dedi. Çocukları; –Andolsun ki biz kuvvetli bir topluluk iken kurt onu yerse, biz âciz sayılırız, dediler.” (Yusuf 12/11-14) Kıskanç kardeşler, Ya’kub’u (As.) böylece ikna ettiler. Yusuf’u (As.) alıp götürdüler. Onu bir kuyunun dibine bıraktılar. Ama Allah bırakmadı...
Karanlık kuyuda Yusuf’a (As.) aydınlık haberi geldi. Allah şöyle vah yetti: “–Gerçekten sen onlara, hiç farkında değillerken bu yaptıklarını haber vereceksin.” (Yusuf 12/15) Ya’kub’un (As.) çocukları; “akşam üstü ağlayarak babalarına geldiler; –Ey babamız, inan olsun biz yarış yapıyorduk; Yusuf’u eşyamızın yanına bırakmıştık. Bir kurt onu yedi. Her ne kadar doğru söylüyorsak da sen bize inanmazsın, dediler. Üzerine başka bir kan bulaşmış olarak Yusuf’un gömleğini getirdiler. Babaları; –Sizi nefsiniz bir iş yapmaya sürükledi. Artık bana güzelce sabır gerekir. Anlattıklarınıza Allah’tan ancak yardım istenir! dedi.” (Yusuf 12/16-18 )
Ya’kub (As.) söylenenlere inanmamıştı, inanmazdı. Çünkü hiçbir peygamber yalan söze kanmazdı. Ya’kub da (As.) kanmadı fakat katlandı.
Kuyudan Çıkış
Yusuf (As.) kuyuda bir zaman kaldı. Nihayet “Bir kervan konup sucularını yolladılar. Sucu kovasını kuyuya saldı; “–Müjde!. İşte bir oğlan!” dedi. Yusuf’u alıp onu mal olarak sakladılar. Oysa Allah yaptıklarını bilir... Onu yanlarında alıkoymak istemedikleri için ucuz bir fiyata, birkaç dirheme sattılar.” (Yusuf 12/19-20)
Kölelik
Kuyudan çıkış, Mısır’a varışla sonuçlandı. Ama Yusuf’un (As.) boynunda bir halka vardı; kölelik!.. “Mısır’da onu satın alan kimse, karısına; –Ona güzel bak, belki bize faydası olur ya da onu evlât ediniriz, dedi. Biz işte böylece Yusuf’u o yere (Mısır) yerleştirdik.” (Yusuf 12/21)
Kardeş ihaneti, kuyu, satılma ve Mısır’da köle olarak yerleşme... Bu gidiş pek iç açıcı gibi görünmüyordu. Ancak ilâhî takdir, geleceğin Yusuf’un (As.) çeşitli deneylerden geçiriyordu, pişiriyordu. Öte yandan da bu yerleşme Ya’kub’un (As.) çocuklarına, İsrâiloğullarına yeni bir yurdun kapılarını açıyordu; Mısır...
Mısır, bayındır bir ülke idi. Halk yerleşikti. Sosyal hayat gelişmişti. Mısır, devrin en büyük ve güçlü devletiydi... Yusuf (As.) bu ülkeye şimdilik köle olarak girdi. Yalnızdı, kimsesizdi. Doğruların, mazlumların, iyilerin yâri bir’di; Allah’tı... Allah, Yusuf’u (As.) yalnız koymadı; “Ona rüyaların nasıl yorumlanacağını öğrettik. Allah işinde hâkimdir. Fakat insanların çoğu bunu bilmezler. Erginlik çağına erince ona hikmet ve bilgi verdik. İyi davrananları biz böyle mükâfatlandırırız.” (Yusuf 12/21-22)
Allah Yusuf’a (As.) bu imkân ve üstünlükleri bahşetmişti. Ama kendisini bekleyen mihnetler bitmiş miydi? Yoksa daha da çekecek miydi? Çok sürmedi, mihnetlerin ve imtihanların en çetini ile yüz yüze geldi; kadın ve nefis.. Kendisi delikanlıydı, kendisini elde etmek isteyen kadınsa, evin hanımıydı. “Evinde bulunduğu kadın onu kendine çağırdı; kapıları sıkı sıkı kapadı ve –Gelsene! dedi. Yusuf; –Günâh işlemekten Allah’a sığınırım. Doğrusu kocan benim efendimdir. Bana iyi baktı. Haksızlık yapanlar şüphesiz başarıya ulaşamazlar, dedi.” (Yusuf 12/23)
Yusuf (As.); gençti, güzeldi, bekârdı. Kadının davetine, “Allah’a sığınmakla” cevap vermişti, ama işin aslı neydi? “Andolsun ki, kadın Yusuf’a karşı istekliydi. Rabbinden bir işaret görmeseydi, Yusuf da onu isteyecekti. İşte ondan kötülüğü ve fenalığı böylece engelledik. Doğrusu o bizim ihlaslı kullarımızdandı.” (Yusuf 12/24)
Allah’ın yardımı Yusuf’u (As.) ilk anda kurtardı. Fakat kadın durmadı; Yusuf kaçmaya yer aradı. “İkisi de kapıya koştu, kadın arkadan Yusuf’un gömleğini yırttı. Kapının önünde kocasına rastladılar. Kadın kocasına; –Ailene fenalık etmek isteyen bir kimsenin cezası ya hapis ya da can yakıcı bir azap olmalıdır, dedi.” (Yusuf 12/25)
Evin hanımı nasıl da dönmüştü. Suçlu iken suçsuz görünmüştü. “Yusuf; –Beni kendine o çağırdı, dedi.” (Yusuf 12/26) Böyle demekle yetindi. Durumu gerçekten çetindi. Yemin etmedi. Çünkü doğru söz yemin istemezdi. Sabırla neticeyi bekledi.. “Kadın tarafından bir şâhit; –Eğer gömleği önden yırtılmışsa, kadın doğru söylemiş, erkek yalancılardandır. Şayet gömleği arkadan yırtılmışsa; kadın yalan söylemiştir, erkek doğrulardandır, diye şahitlik etti. Kocası gömleğin arkadan yırtılmış olduğunu görünce; karısına hitâben; - Doğrusu bu sizin tuzağınızdır, siz kadınların düzeni büyüktür, dedi. Yusuf’a dönerek; –Yusuf, sen bu işi söylemekten vazgeç!.. Kadına dönerek; –Sen de günahının bağışlanmasını dile. Çünkü suçlusun!” (Yusuf 12/26-29)
Yusuf (As.) Allah’a sığındı. Bu büyük fitneden de doğruluğuyla kurtuldu.
Olay, şehirde duyuldu... “Kadınlar; –Vezirin karısı, kölesinin olmak istiyormuş... Doğrusu onun besbelli sapıtmış olduğunu görüyoruz, dediler. Vezirin karısı; “kadınların kendisini yermesini işitince onları davet etti. Koltuklar hazırlandı. Geldiklerinde her birine birer bıçak verdi. (Kadınlar meyveleri soyarken) Yusuf’a; –Yanlarına çık! dedi. Kadınlar Yusuf’u görünce, şaşırıp ellerini kestiler ve; –Allah’ı tenzih ederiz ama bu insan değil, yüce bir melektir, dediler, Vezirin karısı; –İşte sözünü edip, beni yerdiğiniz budur. Andolsun ki, onun olmak istedim. Fakat o iffetinden dolayı çekindi. Emrimi yine yapmazsa, andolsun ki, hapse tıkılacak ve sürünenlerden olacaktır, dedi. Yusuf; –Rabbim, zindan benim için bunların istediklerini yapmaktan daha iyidir. Eğer tuzaklarını benden uzaklaştırmazsan onlara gönül verir ve cahillerden olurum. Rabbi onun duasını kabul etti ve kadınların tuzağına engel oldu. Zira O, işitir ve bilir.” (Yusuf 12/30-34)
Zindan
Şehir kadınlarının Yusuf’u görünce ellerini kestikleri haberi etrafa yayıldı. Çeşitli yorumlarla anlatıldı. Durum devlet düzenini sarsıcı bir hal aldı. Yusuf (As.) suçsuz olduğu biline biline zindana atıldı. “Sonra kadının ailesi, delilleri Yusuf’un lehinde gördüğü halde onu bir süre için hapsetmeyi uygun buldu.” (Yusuf 12/35)
“Hapse onunla beraber iki kişi daha girdi. Biri; –Rüyamda şaraplık üzüm sıktığımı gördüm dedi. Diğeri; –Başımın üzerinde kuşların yediği bir ekmek taşıdığımı gördüm, dedi. –Bize bunu yorumla!. Senin iyi bir kimse olduğunu görüyoruz.” (Yusuf 12/36)
Zindanda Başlayan Peygamberlik
Yusuf (As.) zindan arkadaşlarının rüyalarını fırsat bildi. Rüyalarını yorumlamadan önce onlara hak dini ve peygamberliğini bildirdi. Bu Yusuf’un (As.) ilk davetiydi. “Yusuf; –Rabbimin bana öğrettiği bilgi ile, daha yiyeceğiniz yemek gelmeden size onu yorumlarım. Doğrusu ben, Allah’a inanmayan ve ahireti inkâr eden bir milletin dinini bırakmışımdır. Atalarım İbrahim, İshak ve Ya’kub’un dinine uydum. Allah’a herhangi bir ortak koşmak bize yaraşmaz, bu, Allah’ın bize ve insanlara olan lütfudur; fakat insanların çoğu şükretmez. Ey zindan arkadaşlarım! Ayrı ayrı bir sürü uydurma rablar mı daha iyidir, yoksa her şeyden üstün tek Allah mı?.. Allah’ı bırakıp taptığınız, sizin ve babalarınızın adlandırdığı putlar dan başka bir şey değildir. Allah onların doğru olduğuna dair bir delil indirmemiştir. Hüküm vermek ancak Allah’a aittir, kendisinden başkasına değil. O’na tapmanızı emretmiştir. Bu, dosdoğru dindir. Fakat insanların çoğu bunu bilmezler, dedi.” (Yusuf 12/37-40)
Daha sonra arkadaşlarının isteklerini yerine getirdi, rüyalarını tâbir etti, şöyle dedi; “–Ey zindan arkadaşlarım! Biriniz efendisine şarap sunacak. Diğeri asılacak ve kuşlar başından yiyecek. Sorduğunuz iş, işte böylece kesinleşmiştir. İkisinden, kurtulacağını sandığı kimseye Yusuf; –Efendinin yanında beni an! dedi. Ama Şeytan efendisine onu hatırlatmayı unutturdu ve Yusuf bu yüzden daha bir kaç yıl zindanda kaldı.” (Yusuf 12/41-42)
Hükümdarın Rüyası
Mısır Hükümdarı bir rüya gördü. Rüyanın yorumu gerçekten zordu. Bu rüya Kur’ân’da ifâdesini şöyle buldu: “Hükümdar; –Ben yedi semiz ineği, yedi zayıf ineğin yediğini; Yedi yeşil başak ve bir o kadar da kurumuş başak görüyorum. –Ey ileri gelenler! Eğer rüya yormasını biliyorsanız, benim rüyamı yorumlayınız bana, dedi. Etrafındakiler; –Bir takım karışık rüyalar. Biz böyle rüyaların yorumunu bilmeyiz, dediler.” (Yusuf 12/43-44)
Rüyanın Yorumu
Allah bir kuluna yardım etmek isterse, akla gelmeyen şekilde de yardım ederdi. Hükümdarın yorumlanamayan rüyası zindandaki Yusuf’u (As.) akıllarına getirdi. “Hapisteki iki kişiden kurtulmuş olanı, nice zaman sonra Yusuf’u hatırladı ve; –Ben size bunu yorumlayacağım, hele beni zindana gönderin, dedi. Zindana varıp; –Ey doğru sözlü Yusuf, rüyada görülen yedi semiz ineği yedi zayıf ineğin yemesi, yedi yeşil başak ve bir o kadar kuru başak nedir? Bize yorumla. Ben de insanlara ulaştırayım da bilsinler, dedi. Yusuf; –Devamlı yedi sene ekip–biçtiğiniz ekinin, yediğinizden artanını başağında bırakın. Sonra bunun ardından yedi kurak yıl gelir. Tohumluk için saklayacağınız az miktar hariç; önceden biriktirdiklerinizi yiyip götürür. Sonra bunun arkasından da bir yıl gelecek ki, onda insanlar sıkıntıdan kurtarılıp bereketlendirilecekler. O zaman, (üzüm zeytin gibi mahsullerini) sıkıp faydalanacaklar.” (Yusuf 12/45-49)
Berat İsteği
Yusuf (As.) suçsuz olarak zindana atılmıştı. Orada unutulmuştu. Zindan arkadaşı yorumunu hükümdara sunmuştu. Hükümdar, yorumu beğendi. Ve; “–Onu bana getirin! dedi. Yusuf’a elçi geldi. (Yusuf 12/50)
Yusuf (As.) suçsuzluğunu ispat etmek istedi. Elçiye şöyle dedi; “–Efendine dön. Kadınlar niçin ellerini kesmişlerdi, bir sor! Doğrusu Rabbim onların düzenini bilir.” (Yusuf 12/50)
Elçi, hükümdara Yusuf’un (As.) isteğini iletti. Hükümdara Yusuf (As.) gerekti. Teklife önem verdi. Kadınlara şöyle dedi; “–Yusuf’un olmak istediğiniz zaman durumunuz neydi?.. Kadınlar; –Hâşâ, onun bir fenalığını görmedik. Vezirin karısı; –Şimdi gerçek ortaya çıktı. Onun olmak isteyen bendim. Doğrusu Yusuf doğrulardandı, dedi.” (Yusuf 12/51) Böylece Yusuf’un (As.) temizliği, güvenilir kişiliği herkesçe tanındı.
Yusuf (As.) zindandan çıkarıldı. Berat isteğinin sebebini şöylece anlattı; “–Maksadım, vezire gıyabında ihanet etmediğimi, hâinlerin tuzaklarını Allah’ın başarıya erdirmediğini bilmesini sağlamaktı. Ben nefsimi temize çıkarmam; çünkü nefs, Rabbimin merhameti olmadıkça kötülüğü emreder. Doğrusu Rabbim bağışlayandır, merhamet edendir.” (Yusuf 12/52-53)
Zindandan Saraya
Çile tamamdı. Kuyuya atılmakla başlayan elemli hayat, zindanda sonuçlandı. Zindan Yusuf’dan (As.) nur aldı. Adı “Medrese–i Yûsufiyye” kaldı. Şimdi nurlanacak yer saraydı. Yusuf (As.), saraya vardı. Hüküm dardan emir vardı; “–Yusuf’u bana getirin, yanıma alayım!” Yusuf (As.), hükümdarın yanına alındı. Görüşme sonunda şu sonuca varıldı. “–Bugün senin yanımızda güvenli bir yerin vardır.” (Yusuf 12/54)
“Yusuf; –Beni memleketin hazinelerine memur et, çünkü ben korumasını ve yönetmesini bilirim, dedi.” (Yusuf 12/55) Yusuf’a (As.) isteği verildi. Artık o vezirlerden bir vezirdi. Yusuf (As.) tam anlamıyla Mısır’a şimdi yerleşmişti. Doğruluğunun, iffetli oluşunun mükâfatını görmüştü. Peygamberliği yanında devlete de kavuşmuştu. (Yusuf 12/56-57)
Kıtlık
Mısır ve dolaylarında, beklenen yedi kıtlık yılı geldi. Mısır dışında her ülkenin yiyeceği tükendi. Her taraftan yiyecek (zahîre) almak için ardı arkası kesilmeyen kervanlar Mısır’a yöneldi. Ya’kub’un (As.) oğulları da bu kervanlarda yer almışlardı. Mısır’a varmışlardı. Ancak Yusuf’un (As.) öz kardeşi Bünyamin’i babalarının yanında bırakmışlardı.
“Yusuf’un kardeşleri gelip yanına girdiler. Kendisini tanımadıkları halde, o onları tanıdı. Onlara yüklerini hazırlatınca şöyle dedi; –Baba bir kardeşinizi bana getirin. Sizlere ölçüyü bol tuttuğumu ve benim misafir ağırlayanların en iyisi olduğumu görmüyor musunuz? Eğer onu bana getirmezseniz, benden bir ölçek bile (erzak) alamazsınız, bana yaklaşmayın.
Kardeşleri; –Babasını kandırmaya çalışacağız ve her halde bunu yaparız, dediler. Yusuf, adamlarına; –Karşılık olarak getirdiklerini de yüklerine koyun! Belki âilelerine dönünce farkına varırlar da bir daha dönerler, dedi. Babalarına dönünce; –Ey babamız, bize erzak yasak edildi. Kardeşimizi bizimle beraber gönder de yiyecek alalım. Onu elbette koruruz, dediler. Babaları; –Daha önce kardeşi hakkında size ne kadar güvendiysem, bunun hakkında da size ancak o kadar güvenirim. Allah en iyi koruyandır. O merhametlilerin merhametlisidir, dedi.
Yüklerini açınca; karşılık olarak götürdükleri mallarının kendilerine iade edilmiş olduğunu gördüler. –Ey babamız! Daha ne isteriz; işte mallarımız da bize iade edilmiş âilemize onunla yine yiyecek getiririz, kardeşimizi de korur ve bir deve yükü de arttırmış oluruz. Esasen bu (sefer aldığımız) az bir şeydir, dediler. Babaları; –Hepiniz yok olmadıkça, onu bana geri getireceğinize dair Allah’a karşı sağlam bir söz vermezseniz, sizinle göndermeyeceğim, dedi. Söz verdiklerinde: –Sözümüze Allah vekildir, dedi. Babaları; –Oğullarım, tek bir kapıdan değil, ayrı ayrı kapılardan giriniz. Ama Allah katında size bir faydam olmaz. Hüküm ancak Allah’ındır. O’na güvensinler, dedi”
Kardeş!
“Babalarının emrettiği gibi (Mısır’a) girdiler. Esasen bu Allah katında onlara bir fayda sağlamazdı. Ancak Ya’kub (As.) içindeki arzuyu ortaya koymuş oldu. O şüphesiz kendisine öğrettiğimizi bilir, fakat insanların çoğu bilmezler. Yusuf’un yanına girdiklerinde; kardeşini bağrına bastı ve ; –Ben senin kardeşinim. Onların yaptıklarına artık üzülme! dedi. Yusuf onların yüklerini yükletirken, bir su kabını kardeşinin yüküne koydurdu. Sonra bir münadî şöyle bağırdı: –Ey kervancılar, siz hırsızsınız! Ya’kub’un oğulları geri dönerek; –Ne kaybettiniz? dediler. –Hükümdarın su kabını kaybettik, onu getirene bir deve yükü mükâfat verilecek. Buna ben kefil oluyorum, dedi. Ya’kub’un oğulları; –Allah’a yemin ederiz ki, memleketi ifsat etmeye gelmediğimizi siz de biliyorsunuz. Biz hırsız da değiliz, dediler. –Yalancı iseniz, hırsızlığın cezası nedir? –Cezası kimin yükünde bulunursa, ceza olarak ona el konulur. Biz zâlimleri böyle cezalandırırız, dediler.
Yusuf kardeşinin yükünden önce onlarınkini aramaya başladı. Sonra kardeşinin yükünden su kabını çıkardı. Ya’kub’un oğulları; –Çalmışsa, daha önce kardeşi de çalmıştı, dediler. Yusuf, bunu içinde sakladı. Onlara açmadı. İçinden “durumunuz pek kötüdür, anlattığınızı Allah daha iyi bilir” dedi. Kardeşleri; –Ey vezir, onun yaşlanmış, kocamış bir babası vardır. Bizden birini onun yerine al. Doğrusu biz senin iyi davrananlardan olduğunu görüyoruz, dediler. Yusuf;
–Maazallah! Biz, malı kimde bulmuşsak, ancak onu alıkoruz. Yoksa haksızlık etmiş oluruz, dedi. Kardeşler; “Ümitsizliğe düşünce konuşmak üzere bir kenara çekildiler. Büyükleri şöyle dedi; –Babanızın Allah’a karşı sizden bir söz aldığını daha önce Yusuf meselesinde de ileri gittiğinizi bilmiyor musunuz? Artık babam bana izin verene veya Allah hakkımda hüküm verene kadar –ki O, hükmedenlerin en iyisidir– bu yerden ayrılmayacağım. Siz dönün, babanıza gidin ve deyin ki; –Ey babamız, senin oğlun hırsızlık yaptı, bu bildiğimizden başka bir şey görmedik. Görülmeyeni de bilemeyiz. Bulunduğumuz kasabanın halkına ve beraberinde olduğumuz kervana da sorabilirsin. Biz şüphesiz doğru söylüyoruz.” (Yusuf 12/58-82)
Bünyamin’le en büyükleri Mısır’da kaldılar, dönmediler geri. Diğerleri döndüler, anlattılar başlarına gelen halleri.
Ak Düşen Gözler!
Ya’kub (As.) söylenenleri dinledi ve şöyle dedi; –Sizi nefsiniz bir işi yapmaya sürükledi, artık bana güzelce sabır gerekir; belki Allah hepsini birden getirecektir. Çünkü O, bilendir, hakîmdir. Ya’kub, oğullarına sırt çevirdi. –Vah Yusuf’a yazık oldu, dedi ve üzüntüden gözlerine ak düştü. Artık acısını içinde saklıyordu. Oğulları; –Allah’a yemin ederiz ki Yusuf’u anıp durman seni bitkin düşürecek veya helâk olacaksın, dediler. Ya’kub; –Ben üzüntü ve tasamı yalnız Allah’a açarım. Allah katından, sizin bilmediklerinizi bilirim. Ey oğullarım, gidin Yusuf’u ve kardeşini arayın. Allah’ın yardımın dan ümidinizi kesmeyin. Doğrusu kâfirlerden başkası Allah’ın yardımın dan ümidini kesmez.”
Kardeşleri (üçüncü defa) Vezir’in yanına vardıklarında, –Ey vezir! Biz ve çoluk çocuğumuz, darlığa uğradık. Pek değersiz bir malla geldik. Ölçeği bize, tam yap ve bağışta da bulun! Allah sadaka ve renleri şüphesiz mükâfatlandırır, dediler. –Siz Yusuf ve kardeşine bilmeden neler yaptığınızın farkında mısınız? dedi. –Yoksa sen Yusuf musun? dediler. –Ben Yusuf’um, bu da kardeşim... Allah bize iyilikte bulundu. Doğrusu kim kötülükten sakınır ve sabrederse, bilsin ki Allah iyi davrananların ecrini kesinlikle zâyi etmez, dedi.
Kardeşleri; –Allah’a yemin ederiz ki, Allah seni bizden üstün tutmuştur. Doğrusu biz suç işlemiştik, dediler. Yusuf; –Bugün azarlanacak değilsiniz, Allah sizi bağışlar, o merhametlilerin merhametlisidir.”
Yusuf’un Kokusu
“–Bu gömleğimi götürün, babamın yüzüne sürün. Görmeğe başlar; bütün çoluk çocuğunuzla bana gelin, dedi. Kervan memleketlerine dönmek üzere ayrıldığında, babaları; –İnan olsun ki, ben Yusuf’un kokusunu duyuyorum. Ne olur bana bunak demeyin. Çevresindekiler; –Allah’a yemin ederiz ki sen hâlâ eski şaşkınlığındasın, dediler.”
Açılan Gözler
“Müjdeci gelince, gömleği Ya’kub’un yüzüne sürdü. Hemen gözleri açıldı. Bunun üzerine Ya’kub; –Ben size, Allah katından sizin bilmediğinizi biliyorum, dememiş miydim? dedi. Oğulları;
–Ey babamız, suçlarımızın bağışlanmasını dile.. Bizler hiç şüphesiz suçluyuz, dediler. Ya’kub; –Rabbimden bağışlanmanızı dileyeceğim. O şüphesiz bağışlar ve merhamet eder, dedi...”
Gerçekleşen Rüya
“Yusuf’un yanına geldiklerinde o, anasını, babasını bağrına bastı. –Allah’ın dileğince, güven içinde, Mısır’da yerleşin, dedi... Ana–babasını tahtın üzerine oturttu, hepsi onun önünde eğildiler. O zaman Yusuf; –Babacığım, işte bu, vaktiyle gördüğüm rüyanın çıkışıdır; Rabbim onu gerçekleştirdi. Şeytan benimle kadeşlerimin arasını bozduktan sonra, beni hapisten çıkaran, sizi çölden getiren Rabbim, bana pek çok iyilikte bulundu. Doğrusu Rabbim, dilediğine lütufkârdır. O şüphesiz, bilendir, hâkimdir, dedi.” (Yusuf 12/83-100)
Ya’kub (As.) ve ailesi, hükümdar–peygamber oğlu Yusuf (As.) eliyle Mısır’a yerleşti. İsrailoğulları işte böylece Filistin’den Mısır’a geçti. Ya’kup (As.) mihnetli hayatın sonunda Yusuf’u ile (As.) buluştu. Bir müddet daha hidayet çağrısına devam etti. Nihayet Rabbine kavuşma günü geldi. Oğullarını başına celbetti; daha önce dedesi İbrahim’in (As.) yaptığı vasiyeti tekrar ederek dedi; “–Oğullarım, Allah bu dini (İslâm’ı) size seçti, siz de ancak ona teslim olmuş olarak can verin! –Benden sonra kime kulluk edeceksiniz? –Senin tanrına ve ataların İbrahim, İsmail, İshak’ın tanrısı olan tek îlâh’a kulluk edeceğiz. Bizler ona teslim olmuşuzdur, dediler.” (Bakara 2/132-133)
Ya’kub (As.), Rabbine kavuştu... Yusuf (As.) babasından sonra Allah’ın takdir ettiği kadar Mısır’da peygamberlik ve hükümdarlık görevlerini yürüttü.
Herkesin başında olan ölüm ona da göründü; o Rabbine şöyle diyerek yöneldi; “–Rabbim, bana hükümranlık verdin, Rüyaların yorumunu öğrettin. Ey göklerin ve yerin yaratanı! Dünya ve ahirette koruyanım sensin!... Benim canımı müslüman olarak al!... Ve beni iyilere kat!...” (Yusuf 12/101)
Hayat hikâyesi, Kur’ân’da en güzel kıssa idi. Kendisi de iyilere katıldı, gitti. Ondan bize kalan (alabilirsek) ibret’ti;
“Andolsun ki, Yusuf ve kardeşlerinin olayında soranlara nice ibretler vardır!...” (Yusuf 12/7)
Çünkü bu kıssa; en küçüğünden en büyüğüne kadar her ferde ve her topluma her yönüyle ışık tutmaktaydı...
Sallahahu aleyhi ve sellem