Eyyûb (As.), Allah'ın peygamberlerindendi. (Nisâ 4/163; En'am 6/84; Enbiyâ 21/83; Sad 38/41)
Şunlar onun Kur’ân’da anılan niteliklerindendi:
Eyyûb (As.) sabırlıydı:
“Doğrusu biz onu sabırlı bulduk.” (Sad 38/44)
Çok güzel ve iyi bir kuldu:
“O ne güzel kuldu!” (Sad 38/44)
Allah’a dönüktü. Her işinde Allah emrini ve rızasını gözetirdi:
“Gerçekten Eyyûb daima Allah'a yönelirdi.” (Sad 38/44)
Peygamberliği
Eyyûb (As.) ilâhî vahye mazhar bir peygamberdi. Onun aldığı vahiy ve peygamberliği konusunda Kur’ân’da şöyle dendi:
“İbrahim'e, İsmail'e, İshak'a, Ya'kub'a, Ya’kub'un çocuklarına, İsâ'ya Eyyûb'a, Yûnus'a, Harun'a, Süleyman'a da vahyettik.” (en-Nisâ 4/163)
“Daha önce Nuh'u ve onun neslinden Dâvud'u, Süleyman'ı, Eyyûb'u, Yusuf'u, Mûsâ'yı ve Harun'u hidayete (peygamberliğe) kavuşturduk.” (el-En’am 6/84)
Eyyûb’un (As.) tevhid mücadelesi hakkında Kur’ân’da geniş ve açık bir bilgi verilmedi. O, daha çok büyük sıkıntılara katlanışı, sabredişi, kullukta ve görevde kusur etmeyişi, şikayette bulunmayışı ile “ibadet ehline” (el-Enbiyâ 21/84) ve “akıl sahiplerine” (Sad 38/43) örnek gösterildi.
Hastalığı
Eyyûb (As.) anılınca, akla onun hastalığı ve sabrı gelmekteydi. Onun başına gelenler, peygamberlik yıllarında geldi. Bu durumu Kur’ân–ı Kerîm altı ayette meâlen şöyle bildirdi:
“Eyyûb’u da hatırla; zira ‘bana gerçekten hastalık isâbet etti. Sen merhametlilerin merhametlisisin,’ diye Rabbine dua etmişti.” (el-Enbiyâ 21/83)
Bu hastalık neydi? Nereden gelmekteydi? Ne sebeptendi? Hastalığın mâhiyeti ve adı neydi? Kur’ân bu konuda bilgi vermedi. Fakat hastalığı Eyyûb (As.) son derece ağır şartlar içinde çekmekteydi. Hastalığın sebebi, Eyyûb (As.) tarafından şöyle dile getirilmekteydi: “Gerçekten Şeytan beni zorluk ve eleme uğrattı.” (Sad 38/41)
Eyyûb’un (As.) Şeytanı hastalığına sebep göstermesi manalıydı. O da bilirdi ki, hastalığı veren Allah’tı. Ancak bu sözde Tevrat’ın verdiği bilgiyi tasdik eder bir anlam vardı. Çünkü Tevrat’ta Şeytan’ın “refah ve bolluk devresinde kulluk yapması mühim değil, yokluk ve belâ anında görmeli Eyyûb’u” şeklinde belirttiği itimatsızlık ve imtihan isteği üzerine, Eyyûb’un (As.), mal, evlât ve sağlık yönünden bu ağır imtihana tabi tutulduğu yazılmaktaydı. (Bk. Tevrat, Eyyûb Kitabı, s. 500, (1958))
Burada dikkati çeken bir başka husus da şuydu:
Hastalığın başlangıç, gelişme ve süresinden söz edilmemişti. Öz olarak hastalıktan ve sebebinden bahsedilmişti.
Bu, irşadda meraka sevk etme ve dikkat çekme usulünü öğretmekteydi. Olay anlatılırken, dinleyiciye en gerekli yönünü dile getirmek, mücadelenin önemli bir taktiğiydi.
Hâdise, hastalığı anlatmak için değil, Eyyûb’un (As.) sabrını ilân için anlatılmaktaydı.
Eyyûb’un (As.), Tevrat’ta yer aldığı, çeşitli kitaplarda anlatıldığı gibi, vücudu kurtlanacak derecede çirkin görünüşlü bir hastalığa uğradığı gerçek dışıydı.
Hiçbir peygamber, etrafının nefret edeceği şekilde çirkin ve kendisini halkı hakka davetten alıkoyacak bir hastalığa yakalanmamıştı. Evet, Eyyûb (As.), mal ve çocuklarını kaybetmekten öte, hastalanmıştı. Fakat bu hastalık nefret edilecek bir biçim ve görünüşte değildi. Bu konuda, dinleyicileri ve okuyucuları acındırmak için aşırı sözler söyleyenler, Eyyûb’un (As.) sabır derecesini gösterelim derken, İslâm’ın peygamberler hakkındaki görüş ve inanışlarına ters düşmekteydiler.
Hastalıktan Kurtuluş
Eyyûb (As.), tutulduğu hastalıktan kurtulmak için Allah’a yöneldi. Zaten o Allah’a dönük hareket ederdi. “Bana gerçekten hastalık isabet etti. Sen merhametlilerin merhametlisisin” diye Rabbine dua etti.”
Allah duasını kabul etti.
“Biz de onun duasını kabul etmiş ve başına gelenleri kaldırmıştık.” (el-Enbiyâ 21/84)
Eyyûb’un (As.) hastalığa nasıl tutulduğu, Kur’ân’da bildirilmemişti ama, nasıl kurtulduğu bildirilmekteydi. Allah şöyle buyurdu:
“Ayağını yere vur!” (Sad 38/42)
Vurdu.
Su fışkırdı. Allah yine buyurdu:
“İşte yıkanacak ve içilecek soğuk bir su!” (Sad 38/42)
Eyyûb (As.) yıkandı ve içti.
Şimdi artık dimdikti. Eyyûb (As.) sağlığıyla birlikte aile ve servete de kavuştu. Allah şöyle buyurdu;
“Katımızdan bir rahmet ve akıl sahiplerine bir öğüt olmak üzere ona tekrar ve geçmiş olanlarla bir mislini daha da verdik.” (Sad 38/43. Bk. el-Enbiyâ 21/84)
Eyyûb (As.) rahmete, kaybettiklerine ve onların bir misli daha servete kavuşmuştu. Bu, sebepsiz değildi. Zira bunda “akıl sahiplerine” ve “ibadet edenlere” öğütler vardı. Temelinde de iman ve sabır yatmaktaydı. Eyyûb (As.), hastalığı anında, gerçekten büyük bir sabır ve metânetle Allah’ın kulluk görevini, halkı hakka çağırma vazifesini aksatmamak için, fevkalâde bir gayret ve dikkat göstermişti. Selâmet sabredenindi. Sabrın gereğini yerine getirenindi.
“Allah sabredenlerle beraber”di. (el-Bakara 2/153; el-Enfal 8/46)
Eyyûb (As.) ise hem sabırlı hem de peygamberdi.
Sabır
Sabır; günahlara karşı, belâlara karşı göğüs germek, günâhı işlememek, belâ anında isyan etmemek demekti.
Sabır; zillete, meskenete ve haksızlığa katlanmak değildi.
Sabır, mukaddesatı savunmada, düşmanları mağlup etmek için gerekli imkânları hazırlamaktı; bu uğurda imkânsızlık tanımamaktı.
Sabır; hareketti, bereketti.
Sabır; cehaleti yenmek için ilim yolunda; ahlaksızlığı yenmek için güzel ahlâk ve edep yolunda, karşılaşılacak güçlüklere yılmadan göğüs germekti.
Sabır; îmandandı, îmanın yarısıydı.
Sabır; müslümanın potansiyel gücüydü.
Sabır; en etkili dua idi.
Sabır; sonunda rahmet ufukları bulunan selâmet kapılarının tek anahtarıydı.
Sabır; Eyyûb’un (As.) şahsında kemâlini bulmuş, insanlara güzel örnek olmuş îmanî bir sıfat, insanî bir yetenekti.
Allah’ın, sabrı dolayısıyla Eyyûb’u (As.) hastalığından kurtarırken verdiği; “Ayağını yere vur!” emri, mûcizede bile kulun emeğinin bulunmasının, ilk hareketin kuldan gelmesinin temel olduğunu göstermekteydi.
Rahmetin de zulmetin de bahânesi kulun davranış ve gayretiydi.
O halde kul, sebeplere yapışmakta kusur etmemeliydi. Oturup dua ile yetinmemeliydi. Duanın gereğini de yapmalıydı. Yani sabır, rıza, güven, çalışma ve hareketi birbirine katmalıydı.
Kur’ân–ı Kerîm Eyyûb’un (As.) bundan sonraki hayatını bildirmedi.
Sallallahu aleyhi ve sellem