Yûnus (As.) kâfir, zâlim, putçu ve nüfusu yüz bini aşkın Ninova şehri halkına peygamber olarak gönderildi. Kendisi de Ninovalıydı. (Saffat 37/139, 147; Nisâ 4/163)
Üstün bir kişiliğe sahipti.
Balığın yutuşu nedeniyle kendisine Zu’n–nûn denildi. (Enbiyâ 21/87)
Adı Kur’ân’da bir sûreye isim olarak verildi. (Kur’ân 10. Sûre.)
Milletini Allah’a inanmaya davet etti. Bu davete otuz üç yıl devam etti. Halktan kendisine ancak iki kişi îman etti. Biri, âmil ve hakîmdi. Öte ki âbid ve zâhiddi. (Tecrid Tercemesi, IX, 152)
Milletin inanmayışı, Yûnus’un (As.) zoruna gitti. Kızgınlıkla Ninova’yı terk etti. (Enbiyâ 21/87)
Dolu bir gemiye bindi. (Saffâf 37/140) Bu terkediş, ne görevden kaçıştı ne de görevi verene baş kaldırıştı. Sadece ilâhî çağrıya uymayan halktan uzaklaşıştı.
Böyle de olsa, bu hal, bir peygamber için “zelle” sayılırdı.
Hak davanın sahiplerine, sabırlı, sakin ve azimli hareket etmek gerekirdi. Yûnus (As.) bu niteliklere bağlı kalarak otuz üç yıl milletiyle mücadele etti. Fakat îman edenlerin sadece iki kişi olması, Ninova’yı terk ederek “zelle” ye düşmesine sebep oldu.
Yûnus’un (As.) zellesinin gerçek sebebi, Allah’tan izin gelmeden Ninova’yı terk etmesi idi. Bu ise bir anlamda sabırsızlıktı, acelecilikti. Zor şartlar altında da kalınsa, Yûnus (As.) gibi davranılmamasını Hz. Peygamber’e (As.), Allah meâlen şöyle bildirdi:
“(Ey habîbim!) Sen Rabbinin hükmüne kadar sabret! Balık sahibi Yûnus gibi (aceleci) olma!” (Kalem 68/48)
Sabır, mücadelede en etkili yöntemdi...
Sabreden kazanırdı.
Sabır; yılmamak, bıkmamak, usanmamaktı.
Sabır, hakka ve göreve bağlanıp kalmaktı.
Yûnus’un (As.) bindiği gemide bulunanlarla kendisi arasında Kur’ân–ı Kerîm’de açıklanmayan bir sebepten ötürü denize atılmak üzere kur’a çekildi. Yûnus (As.) kur’ayı kaybetti, denize atıldı. (Saffât 37/141)
Yûnus (As.), bu arada hatâsını anlamış ve nefsini kınamaya başlamıştı. Fakat iş daha da çetinleşti. Bir balık onu yutuverdi. (Saffâf 37/142)
Balık Karnında Bir peygamber!
Artık Yûnus (As.) balık karnındaydı. Orası karanlıktı. Henüz canlıydı. Aklı başındaydı. Yûnus (As.); balığın karnında, karanlıklar içerisinde, (Enbiyâ 21/87) pek üzgün olarak Rabbine (Kalem 68/48) halini şöyle arzetti:
“Senden başka ilâh yoktur. Sen münezzehsin! Gerçekten ben haksızlık edenlerden oldum!” (Enbiyâ 21/87)
Yûnus’un (As.) duasında içtenlik vardı. Cevabını Allah’tan aldı.
“Biz de onu üzüntüden kurtarmıştık. İnananları böyle kurtarırız.” (Enbiyâ 21/88)
İki Önemli Husus
Kişinin sıkıntıdan kurtulması, umduğuna kavuşması için iki şey gerekti:
Îman ve Allah’a sığınma..
Îman ve gereğini yapma..
Bunlar olmasaydı, Yûnus (As.) ne olurdu?
Bize örnek ve ibret olmak üzere bu soru Kur’ân’da cevabını şöyle buldu: “Eğer Allah’ı tesbih edenlerden olmasaydı, tekrar diriltilecek güne kadar –dirilmemek üzere– balığın karnında ölmüş olacaktı.” (Saffât 37/143-144)
Yûnus (As.); Allah’ı anışı, hatâsını kavrayışı ve Allah’a dayanışı sayesinde kurtulmuştu. Bu, kendisi için büyük bir nimet ve rahmet olmuştu.
“Halsiz bir durumdayken kendisini dışarı çıkardık.” (Saffât 37/145)
Yûnus (As.) balığın karnından sahile çıktığı zaman halsizdi. Vücudu pelteleşmişti. Sıcak bir bölgedeydi. Allah ona bir başka nimetini ikram etti:
“Üzerine (gölge için) geniş yapraklı bir bitki yetiştirdik.,” (Saffât 37/146)
Yûnus (As.) kısa zamanda eski sıhhatine ve gücüne kavuştu.
Yûnus (As.) gerçekten büyük nimetlere mazhar olmuştu. Çünkü işin aksi, hakikaten çok acı olurdu. Allah şöyle buyurdu: “Rabbinin katından ona bir rahmet ve nimet ulaşmasaydı, kınanmış olarak sahile atılacaktı. Rabbi onu seçip iyilerden kıldı.” (Kalem 68/49-50)
Yûnus’un (As.) balığın karnında kalma süresi bildirilmemişti.
Helâkten Dönen Millet!
Yûnus’un (As.) bundan sonraki hayatı, kendi hallerine terk ettiği Ninovalıları hakka çağırmakla geçti. Milleti, küfrü ve zulmü terk etti; îmanı seçti.
“Sonunda ona inandılar.” (Saffât 37/148)
Îman; hayattı, yaşamaktı, hakkı bulmaktı. Ninovalıların îmanı da kendilerine hayat hakkı sağladı. Allah bu halka ettiği muameleyi şöyle açıkladı:
“Biz de onları bir zamana kadar geçindirdik.” (Saffât 37/148)
Yunûs’un (As.) milleti, ümitsizlik halinde tevbe ve îmanı Allah katında makbul olan tek ümmetti. Bu gerçekten çok büyük bir nimetti. Allah bu hususu Kur’ân’da şöyle bildirdi:
“(Azabımız gelip çattığı zaman) îman edip de bu îmanı kendisine fayda vermiş olan bir memleket (halkı) bulunsaydı ya!.. Ancak Yûnus’un milleti müstesnadır ki, bunlar îman edince, kendilerinden dünya hayatından rüsvaylık azabını uzaklaştırıp giderdik. Ve onları daha bir zamana kadar yaşatıp faydalandırdık.” (Yûnus 10/98)
Yûnus’un (As.) milleti; her îmansız ümmetin başına gelen helâkin emârelerini görür görmez, tevbe edip peygamberlerine inanmaları neticesinde, yeis halindeki îmanları kabul görmüştü. Onlara da bu, ün kalmıştı.
Yûnus (As.), ömrünün sonuna kadar milleti içinde kaldı. Tevhid mücadelesine devam etti. Günü gelince o da Rabbinin emrine uydu, bu dünyadan göçtü...
Sallallahu aleyhi ve sellem