Oruç tutmak Allah’a inananlara farz kılınmış bir ibadet. Gazzali orucun farz kılınmasının Yüce Yaratıcımızın inançlı kullarına büyük bir ihsanı ve ikramı olduğunu belirtmekte. Çünkü oruç, adeta insanı kötülüklerden koruyan bir kale gibi.
Peki oruç bunu sadece belirli saatlerde aç kalarak mı sağlıyor?
İlahiyatçı Zeynep Yaren Çelikbilek, akra.media takipçileri için âyet-i kerime ve hadis-i şerifler ışığında orucun dil ve zihin kalkanı olma özelliğini şöyle açıklıyor:
“İçimizde bize kötülükleri emreden benliğimizin yanı sıra, dışımızda fısıltılarıyla bizi kötülüğe sevkeden ve damarlarımızdaki kan gibi benliğimize nüfus edebilen bir varlıkla (şeytanla) yaşamaktayız. (Buhârî, İ’tikâf, 11)
Kalbimizde beslediğimiz gizli arzuların niteliği bizlere fısıldanan telkinlerden etkilenme durumumuzla doğrudan ilişkili. Oruç ise insanı arzularının esaretinden kurtaran, kötülüklere sevk eden yollara set çekmesini sağlayan, emniyet ve huzura erme fırsatı sunan bir ibadet.
Tuttuğumuz oruçların bizi sağlam bir kale içine alabilmesi sadece yeme-içme ve cinsi münasebetten uzak kalmakla değil; zihnimiz ve dilimiz gibi tüm uzuvlarımızın oruç farkındalığına ermesiyle mümkün. Böylesi bir oruç, tabiri caizse yüksek kalite standartlarına sahip.”
Peki oruçlarımızı yüksek kalite standartlarına nasıl çıkarabiliriz?
Öncelikle dilimize dikkat ederek, Rasulullah (SAS)’in şu hadis-i şerifini ilke edinerek başlayabiliriz:
“Allah’a ve ahiret gününe inanan kimse ya hayır söylesin ya da sussun.” (Buhârî, Edeb, 3)
Oruç dile gelince insan ne konuşur, nasıl konuşur?
1. Faydalı söz söyler: Allah’ı anmak ve iyiliği tavsiye etmek en faydalı sözlerdir. Bunun dışında kimseye bir zararı dokunmayan ama faydası da olmayan konuşmalar insanın ömür sermayesini boşa geçirmesine sebep olur. Üstelik bu davranış insana keyifli gelir, çok kolay alışkanlık haline dönüşebilir ve zamanla zararlı sözler konuşmaya zemin oluşturur. Hadisi şeriflerde “az söz söylemek” inançlı kişinin alametleri arasında belirtilmekte. (Tirmizî, Birr, 80)
2. Güzel şeyleri konu edinir: Konuşulan sözler çevreye sirayet eder. O halde iyiliği, güzelliği konu edinerek onların yaygınlaşmasına vesile olabiliriz. Küçük bir iyilik bile olsa ona büyüteç tutarak anlatmayı, iyilikleri yaymayı tercih edebiliriz.
Sözün içeriğinin yanı sıra niteliğinin de güzel olmasına dikkat edilebilir. (Buhârî, Savm, 2)
3. Nazikçe konuşur: Oruçlu yumuşak huylu davranmaya çalışarak sözlerinin nezaket ölçüsünde olmasına özen gösterir. Münakaşa bir müddet sonra hırs haline dönüşerek olayların büyümesine yol açabilir. Sert bir üslupla yaklaşan birine dahi yumuşak bir dille cevap vermek, münakaşadan uzak durmak, kendi kendine oruçlu olduğunu hatırlatmak tavsiye edilmekte. (Buhârî, Savm, 2)
4.Tevazu ile konuşur: Tevazu sadeliktir. Konuşmada esas olan doğru ve kolay anlaşılır sözler kullanmaktır.
5. Hayır dua eder: Rahmet peygamberi (SAS)’in takipçileri olarak tıpkı O’nun gibi çevremizde bulunan her şeyin ve herkesin iyiliğini isteyebiliriz. (Müslim, Zikir 87, 88)
6. Şaka ve mizahta ölçüyü korur: Doğru sözlerle, kimseyi incitmeden, abartıya kaçmadan yapılan şaka ve mizah ortama hoşluk katar. Ancak belirtilen çerçevenin dışına taşan mizah kişinin vakarını kaybetmesine ve toplum içinde birtakım huzursuzluklara sebep olabilir.
7. Sırrı muhafaza eder: Bir topluluğun kendi aralarındaki konuşmaları, gizli tutulması gereken bir emanet gibidir. (Ebû Dâvûd, Edeb, 38). Emaneti koruyamamakla eş değer olan sır tutmamak ve söz taşımak, kişiyi güven duyulmayan, uzak kalınmak istenen bir kötü pozisyona düşürür.
8. Doğru söyler, sözünde durur: Her zaman doğruyu söylemek, sözünde durmak hadis-i şeriflerde inanç düzeyi yüksek kimselerin özelliği olarak geçmekte (Buhârî, Îmân, 24; Müslim, Îmân, 107). Gerçeğe aykırı beyan ve vaatlerse kişiler arası ilişkileri ve toplumu derinden etkiliyor.
9. Diğer insanların onurunu korur: Bir vesile ile iletişim kurduğumuz, tanıdığımız her insanın onuru bize emanet edilmiş demektir. Böylece onu korumayı görev ediniriz. Diğer yandan eğlenmek maksadıyla bir kimseyi küçük düşürmek, alaya almak ve kötü lakapla anmak Yüce Kitabımız Kur’an-ı Kerim’de açıkça yasaklanmıştır. (Hucûrât Sûresi, 11) Aynı şekilde yanımızda bulunmayan bir kardeşimiz hakkında konuşmak da onun ölmüş etini yemekle eş görülmüştür (Hucûrât Sûresi, 12).
Tüm bu maddeleri hayata geçirmek öncelikle sözün önünü sonunu iyice düşünmekle, ölçüp tartmakla mümkün. Doğru ölçüp tartmak için Peygamber Efendimiz (SAS)’in şu tavsiyesine uyabiliriz “Akıllı kimse, kendisini hesaba çeken ve ölümden sonrası için çalışan kimsedir” (Tirmizî, Sıfatü"l-kıyâme, 25; İbn Mâce, Zühd, 31).
Yani akıllı kimse ölümünü hep hatırında tutar; her sözünün, eyleminin hesabını vereceğini bilerek önce kendi kendini sorgular; ölümden önceki sınırlı zamanını ölümden sonraki ebedi hayatı için azık biriktirmekle değerlendirir.
Aslında ilkemiz şu sade ve bir o kadar ihtişamlı cümlede ne güzel ifade edilmiş: “Bir kimsenin lüzumsuz ve boş şeyleri terk etmesi iyi bir Müslüman olduğunu gösterir.”(Muvatta’, Hüsnü’l-Hulk, 1)
© İzinsiz ve kaynak gösterilmeden kullanılamaz.