Sadaka, İslâm’ın iyilik idealini ifade eden bir kelimedir ve daha çok maddî yardım anlamında kullanılsa da yüzdeki tebessüme varıncaya kadar iyilik niyetiyle yapılan her ameli içerir.
Sevgili Peygamberimiz’in (SAS.) dine uygun her işin kapsamına girdiğini belirttiği bu iyilik idealinin zirveye çıktığı zamanların başında Ramazan-ı Şerîf ayı gelir. (Buhârî, Edeb 33; Müslim, Zekat, 53.)
Nefsânî arzuların dizgine vurulduğu, diğerkâmlığın ön plana çıktığı bu ayda, iyilik en yakından başlar ve kıtalar dolaşır.
Ramazan, gönül dünyamızda açtığımız bir kapıdır.
Ramazan, sabrı ve tevekkülü öğretir, iradeyi güçlendirir.
İmsaktan iftara helal ve hak olana dokunmayan mü’min, helalin de hakkın da gerçek sahibine yaklaşır. Yaklaştıkça kendisine lütfedilen sayısız nimetin farkına varır. Nimetin sahibi ve yaratıcısına şükürle yaratılanı gözetmeye başlar.
Sadaka, paylaşmak anlamıyla bir gayeye dönüşür bu ayda. Sadaka sınır tanımaz, gönülden gönle, elden ele, evden eve, şehirden dünyaya yol bulur.
Ramazan, içerisinde bin aydan hayırlı Kadir gecesini barındırır. Bu sebeple Ramazan-ı Şerîf’te yapılan ibadetler ve iyilikler katlanarak büyür.
Ümmet-i Muhammed, Sevgili Peygamberi gibi Ramazan ayında gözlerini kulluğun zirvesine dikerek, gönlü ve zihni Kur’ân-ı Kerîm’le buluştukça oruç, namaz, zekat, sadaka gibi amellerini arttırarak oraya varmaya çalışmaktadır.
Nitekim hayatı iyiliği artırma vesilesi gören Sevgili Peygamberimiz “Hangi sadaka daha faziletlidir?” sorusuna “Ramazan ayında verilen sadaka” cevabını vermiştir. (Tirmizi, Zekat, 28/663.)
Hadîs-i şerîfte geçen sadaka kelimesinin zekatı da kapsadığı düşünüldüğü için asırlardır Müslümanlar zekatlarını bu ayda vermeye özen göstermiş, her çeşit sadakayla hayırlarını artırmaya çalıştıkları Ramazan günlerini bu aya has fıtır sadakası ile bayrama uğurlamışlardır.